24 Şubat 2017 Cuma

Röportaj: Nurullah Kaya (Mersin İY)


          Transfer Merkezi'nin bugünkü konuğu  “Ben küçükken Mersin İdman Yurdu otobüsü gördüğümde heyecanlanıyordum. Otobüsü görünce; 'Acaba içinde futbolcular var mı? Futbolcuları görebilir miyim?' diye kendi kendime soruyordum “  diyen, şimdilerde ise o takım otobüsün içindeki futbolcuların kaptanı olan Nurullah Kaya

          Nurullah Kaya’yı kısaca tanıyalım… Nurullah Kaya, 30 Temmuz 1986 yılında Batman’da doğdu. 14 yaşındayken Mersin İdman Yurdu altyapısında filiz lisansı çıktı. Mersin İdman Yurdu U21 takımında oynarken, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizden ailesi de etkilendi, Nurullah da ailesine destek olmak için futbola ara vermek zorunda kaldı. O dönem Mersin’de bir çay ocağında garsonluk yapmaya başlasa da kısa zaman sonra futbola geri döndü. Mezitlispor ve Adana Demirspor formları giyen Nurullah Kaya, Mersin İdman Yurdu ile 2010-2011 ve 2013-2014 sezonlarında TFF 1.Lig şampiyonluğu yaşamayı başardı. Kariyerinde 282 maça çıkan sol bek Nurullah Kaya, 31 kez fileleri havalandırmayı başarmıştır.

Kaptan öncelikle röportaj için teşekkür ediyoruz. Her futbolcunun bir futbola başlama hikâyesi vardır, hikâyenden bahseder misin?
Mersin Atatürk Lisesinin okul takımında futbol oynarken, beden eğitimi öğretmenlerimin vesilesiyle futbola adım attım. O dönem hocalarımdan biri Tevfik Birkan’dı. Kendisi Mersin İdman Yurdu altyapısında hocaydı.  Diğer hocam ise amatör takım olan Akdeniz Belediyespor’un hocası Hüseyin Güçlü idi. Bu hocalarımın yönlendirmesiyle Mersin İdman Yurdu altyapısında futbola başladım.  Birkaç antremana gittikten sonra takımı bıraktım. O zamanın şartları futbol oynamam açısından pek elverişli değildi. Sonra genç takımı geri döndüm. Ortamı bilmiyordum, ordaki arkadaşlar bu işe yıllarını vermişti.  Ben ise geç başladım. Tabi biraz ilk başlarda zorlandım. Ama adaptasyon sürecini kısa zamanda tamamladım.

İlerleyen süreçte 2008 yaz transfer sezonunda Mersin İdman Yurdu o zamanki adı 2.Lig B olan lige, Zafer Biryol, Altan Aksoy, Cumhur Bozacı, Faruk Atalay gibi çok üst düzey futbolcuları transfer etmişti. Geriye dönüp baktığında o yıllar hakkına ne düşünüyorsun?
O zamanlar bambaşkaydı.  Çok iyi bir kadroya sahiptik.  Zafer abi (Zafer Biryol) gerçekten çok üst düzey bir golcüydü. Ayrıca Zafer abinin kendisini daha çok geliştirip çok iyi bir teknik direktör olacağına inanıyorum. Altan Aksoy frikikten attığı gollerle takıma çok büyük katkı sağladı. Ve sezon sonunda şampiyon olup bir üst lige çıkmıştık. Galiba büyük yıldızları alt liglere transfer edip şampiyonluk yaşayan tek takım bizdik.

Süper Lig, 1.Lig, 2.Lig'de futbol oynamış bir futbolcusun, bu ligler arasında kıyaslama yapacak olursan; "bu liglerde nasıl başarılı olunur dersek?" cevabın nasıl olur?
Bana göre başarılı olmanın en büyük faktörü takım içinde, aile ortamının olmasıdır. Birlik ve beraberlik takımı başarıya götürür 2.Lig, tamamen mücadeleye dayalı bir lig. Alt liglerde çoğu zaman kadro, üst liglerden oyuncu alınarak kuruluyor. Bu kadrolar başarıya ulaşılmıyor çünkü mücadele edecek bir takım kurulmuyor. 1.Lig, şu an mücadele ettiğimiz lig, usta oyuncuların olduğu ama yine de mücadele etmeden maç kazanılmayacak bir lig. Birkaç usta oyuncu ve mücadele gücü yüksek futbolculardan kurulu kadrolar bu ligde başarıya ulaşıyor. Süper Lig; kesinlikle taktik üzerine kurulu bir lig. Yetenekli oyuncuları kadronda barındırmak zorundasın. Süper Ligde de elbette mücadele önemlidir ama teknik takımlar yani bireysel yetenekleri fazla olan takımlar bir adım daha önde.

Mersin İdman Yurdu futbolcusu iken ezeli rakibi Adana Demirspor’a yarım sezonluk kiralanma dönemin vardı, Mersin İdman Yurdulu olmana rağmen Adana Demirspor taraftarı sana çok büyük sevgi-saygı duyuyor, bunu neye bağlıyorsun?
Bu iki takım arasındaki rekabeti çok seviyorum, ayrı bir renk katıyor.  Ben devre arasının son günü kiralık olarak gitmiştim. İlk gittiğim an kişisel twitter hesabıma birçok tweet atıldı. ”Mersin İdman Yurdulu futbolcu istemiyoruz, niye geldin gibisinden.” ama ben kısa zamanda Allah’a çok şükür formanın hakkını verdim. Ben işine saygılı olan bir insanım, tabi Mersin İdman Yurdu forması benim için ayrı bir yeri var ama Adana Demirspor forması giydiğimde de elimden gelen her şeyi yaptım. 12 maç 5 gol attım. Verdiğim mücadeleden dolayı Adana Demirspor taraftarının bana saygı duyduğunu düşünüyorum.


Şu an takımda yaşı 34-35 üzeri ve 25 yaşın altında olan futbolcu sayısı çok fazla. Baktığımız zaman aradaki yaş farkı ortalama 10 yaş gibi ciddi bir yaş farkı var. Takımda tecrübeliler ve gençler olarak nasıl bir birliktelik var. İkili ilişkileriniz nasıl?
İlk yarı çok fazla puan toplayamamızın nedenlerinden biri de buydu. İlk haftalarda takım kaynaşması olamadı.  Yeni gelen genç kardeşlerimiz ilk defa bu ligde oynadığı için çok büyük zorluklarla karşılaştık. Ben yıllardır bu takımın içinde olduğum için altyapıdan gelen kardeşlerimi biliyordum. Bundan dolayı ben ve genç kardeşlerimiz birlikteliğimizi kısa sürede tamamladık. Artık takım olarak uyum sorununu aştık, şu an çok güzel bir ortam var. Bu ilerleyen haftalar için çok büyük avantaj olacak. Hep birlikte takımımızı daha iyi yerlere getirmek için kenetlendik.

Takım Sinan Kaloğlu gibi üst düzey bir yıldız futbolcu var, Sinan Kaloğlu’nun motivasyon konuşması sosyal medyada çok büyük yankı uyandırdı?
Ben takım kaptanıyım ama bazen Sinan abi ve Güven abiye (Güven Varol) danıştığım konular oluyor. Onlar benden daha tecrübeli insanlar onlara danışmakta sakınca ve gocunma görmüyorum. Sinan abi, her takımda olması gereken bir liderdir. Saha için de olduğu gibi saha dışında takıma müthiş bir katkısı var.

Stoper Gökhan Akkan U-19 Milli Takımına çağrıldı, kendisinin ileride çok büyük bir yıldız olacağı beklentisi hâkim, Gökhan için düşüncelerin nedir?
Bir futbolcunun iyi olmasının yanı sıra bazen de olduğu yerin önemi çok vardır. Şu an belki takımın bu konumda olması onun için çok büyük avantaj, 2-3 yıldır transfer yapılmıyor. Belki bu Gökhan Akkan gibi bir yıldız çıkarmamıza vesile olacak. Gökhan Akkan, şu an altyapının en verimli meyvesi durumunda. Diğer genç kardeşlerimizde bu takıma çok büyük katkı sağlayacak bu durum onlar içinde bir avantaj. Gökhan, geleceği olan bir futbolcu her şeyden önce çok çalışkan, çok efendi bir kardeşimiz. Çok iyi yerlere geleceğini düşünüyorum.

Kaptan, herkes en fazla hocayla Sabri Sarıoğlu’nun çalıştığını zannediyor ama sen Sabri’yi geçtin. Mersin İdman Yurdu formasıyla yılda 5-6 farklı hocayla çalıştığın yılda oldu. Bu hocalar içinde en farklı olan, sana kişisel anlamda değer kattığına inandığın hoca veya hocalar hangileriydi?
2 günde 3 farklı hocayla çalıştığım da oldu. (Gülüyor) Futbola devam etmem de büyük katkı sağlayan alt yapı hocam Abdurrahman Karaer‘in yeri benim için her zaman farklıdır. Hayata bakış açıma katkısı olsun, futbolu bırakmayı düşündüğüm dönemde beni tekrar futbola kazandırması olsun. Abdurrahman hocama buradan bir kez daha teşekkür ediyorum, üzerimde çok büyük emeği vardır. Profesyonel futbolda ise Nurullah Sağlam ve Rıza Çalımbay’dır. Nurullah Hoca'nın hem teknik-taktik kapasite olarak hem de rakibi analiz etme konusunda çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Rıza Hoca ise hocalık vasfı ve ikili ilişkiler konusunda iyi insan ve iyi hoca olduğunu düşündüğüm bir isim.

Mersin İdman Yurdu formasıyla yaşadığın en heyecanlı maç hangisiydi?
2010-2011 yılında, 28 yıllık Süper Lig hasretine son veren Boluspor’a karşı oynadığımız şampiyonluk maçı. Sabah kalktığımda vücudumda çok büyük bir ağrı vardı. Yürüyemez durumdaydım. Doktorla konuştum ilaç verdi. Sen bunları iç maç toplantısı stadyumda olacak, kadro açıklanana kadar sıkıntın devam ederse oynatmayız dedi. Terliyorum, inanılmaz kötüyüm. Tesislerden çıktık, stadyuma doğru hareket ettik. Tulumba köprüsünü geçtik (stadın olduğu caddeye giriş), bakıyorum taraftar akın akın maça geliyor. O atmosfere gördüğüm an tüylerim diken diken oldu. Stadyuma, saha zeminine bakmaya çıktığımızda, hastalık mastalık kalmadı. O atmosfer gerçekten müthişti, anlatılmaz yaşanırdı. O an sahada öleceğimi bilsem oynamak istiyordum. Çıktım oynadım, çok şükür maçın sonunda büyük bir hasrete son verdik.


Kaptan, futbolculukta duygusallığın ön plana çıktığı anlarda oluyor, bazı olaylar da futbolcular gözyaşlarına hâkim olamıyor peki senin ağladığın bir maç oldu mu?
2013-2014 sezonunda Mersin’de, Samsunspor karşısında 3-0 geriden gelip. 5-4 kazanmıştık.  Devre arası 3-0 yenik bir şekilde soyunma odasına gittik. Kendi aramızda konuşuyoruz daha fazla gol yemeyelim. Gerçekten ilk yarı çok kötü oynadık ama ikinci yarı bir kıvılcım oldu. Dönüşümüz muhteşem oldu. Soyunma odasında hepimiz ağladık. O sene Samsunspor’u play-offlarda da bir kez daha yenip Süper Lig'e çıkmıştık.

Mersin İdman Yurdu formasıyla birçok kritik asiste imza attın, bunların içinde en unutamadığın hangisiydi?
2014 yılında Kadıköy’de oynanan Mersin İdman Yurdu- Samsunspor maçında Güven abiye (Güven Varol) yaptığım asist en önemli asistti. O gol sayesinde play-off şampiyonluğuna ulaştık.

Kaptan, futbol kariyerinde keşkelerin var mı?
Kendi adıma yok ama keşke Mersin İdman Yurdu Süper Lig'de olduğu yıllarda daha profesyonel bir şekilde yöneltilseydi üzülüyor insan.

Mersin şehrinde Mersin İdmanyurdu ya da diğer amatöre takımların alt yapılarda futbol oynayan büyük bir genç topluluğu var, fakat A takım düzeyine bu gençlerin çoğu çıkamıyor. Sizce bunun nedenleri nedir?
Ben de bu şehrin altyapısından çıktığım için altyapı ile ilgilenen biriyim. Şu an U-14‘ten U-21‘e kadar altyapımızda bulunan futbolcuların hepsini bilirim. Vaktim oldukça maçlarına gider izlerim. Amacım onları motive etmek. Sıkıntımız herkesin futbolu A takımdan ibaret görmesi, günü kurtarma olayı var. Tesislerin çok yetersiz olması, futbolcu yetişmesindeki en büyük sıkıntı. Ben gençlerin yeteneksiz olduğunu düşünmüyorum. Şartlar uygun olsa çok daha fazla futbolcu çıkabilirdi.

6-0‘lık Sivasspor yenilgisi sonrası Mersin’e dönerken otobüsün bozuldu ve deplasmana gelen taraftar otobüsünü size verdi, o anda neler hissettiğini kısaca anlatır mısın?
Bu tarz bir olay futbolcunun geçmişe dönüp baktığında en çok duygulandığı ender olaylardan biridir. 6-0‘lık yenilgi sonrası böyle bir olay gerçekten çok büyük bir vefadır. Takıma çok bağlı bir taraftarımız var. Taraftarımıza teşekkür ediyorum. Onlar için elimizden gelenin en iyisini yapmak için çabalıyoruz.


Mersin İdman Yurdu bu sene çok zor bir sene geçiyor. Sayıları az da olsa cefakâr taraftar sizleri yalnız bırakmıyor. Taraftara mesajın nedir?
Bu sene normal bir durumda mücadele eden takımın taraftarları değiller, gerçekten zor şartlarda mücadele eden bir takımız. Transfer tahtamız kapalı, genç oyuncular büyük özveriyle maça çıkıyor. Tepki gösterirken bunu düşünerek vermelerini istiyorum.

Geçtiğimiz hafta küçük bir taraftarın, takıma olan sevgisini göstermek için pastel boyayla kâğıda yaptığı çizimler Türkiye’nin gündeminde geniş yer bulmuştu,  o an o fotoğrafa bakınca ne hissettin?
Küçük kardeşimizin saf temiz duyguları tüylerimi diken diken etti. Hemen sosyal medyadan çocuğun bulunması içi çağrı yaptık. Sonrasında küçük kardeşimizi tesislerde ağırladık. Antrenmanımızda futbolcu ağabeyleriyle tanıştı. Artık küçük kardeşimizimi ve ailesini her maçta misafir edeceğiz.


Çoğu futbolcu kendine eleştiri yapan hesapları Twitter'dan engellerken, sen tam tersi bir şekilde RT yapıyorsun, bu konu hakkındaki görüşlerin nedir?
Evet, geçenlerde gene biri eleştiri yapmıştı ben gene Retweet yaptım.  Haddi aşmayacak şekilde her türlü eleştiriye açığım. Eleştiri futbolun doğasında olan şeydir, buna alışmak lazım.

Küçükken örnek aldığın futbolcu hangisiydi?
Fenerbahçeli Kemalattin Şentürk, hırsı ve mücadelesi ile beni çok etkilemişti.

Avrupa’da hangi takımları tutuyorsun?
İspanya’da Real Madrid, İngiltere’de Liverpool takımlarını destekliyorum.

Kaptan, gelecek planlaman nedir? Bundan sonrası için neler düşünüyorsun?
Bazen öyle anlar geliyor ki bu camianın içinde olmasaydık dediğimiz zamanlar oluyor.  Bazen de diyorsun bu camianın içinde kötü olan adamlara fırsat vermemek lazım. Bu ikilemin içinde kalıyoruz. Futbolculuk kariyerimin sonlarına doğru geldim. Eğitimsel olarak kendimi geliştirip teknik direktörlük yapma fikri aklımda var.

Kaptan şimdi sana 5 futbolcu soracağız bunları bize tek kelime ile anlatır mısın?
Wissem Ben Yahia  -  Müthiş
Güven Varol - Adam
Eren Tozlu - Zaytung Miy
Erman Özgür - Örnek insan
Levent Taşkın - Kral 

Nurullah Kaya'ya göre Mersin İdmanyurdu'nda birlikte oynadığın en iyi 11 ve futbol tarihinin en iyi 11'i.
Yedekler: Sehiç, Mustafa Keçeli, Erman Özgür, Tuna Kaya, Şehmuz Özer, Murat Ceylan, Gökhan Akkan

Röportaj: Tamer Sami SERT
Bu röportaj TransferMerkez.com tarafından yapılmıştır, tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz.

          Transfer Merkezi 'nin bugünkü konuğu  “Ben küçükken Mersin İdman Yurdu otobüsü gördüğümde heyecanlanıyordum. Otobüsü görü...

Röportaj: Suat Kaya (Menemenspor)


          Transfer Merkezi'nin bugünkü konuğu Galatasaray'ın 4 sene üstüste lig şampiyonu olan, UEFA Kupası'nı alan efsane kadrolarında yer alan eski milli futbolcu Suat Kaya. Bu sezon Menemen Belediyespor teknik direktörlüğü görevinde bulunan Suat Kaya, daha önce Çaykur Rizespor, Tokatspor, Diyarbakırspor, Gaziantep BBSK, Göztepe ve Bucaspor'u çalıştırmıştı. Suat Hoca ile hem başarılarla dolu futbol geçmişini hem de Menemen Belediyespor ve alt ligleri konuştuk.

Merhabalar Suat hocam, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Öncelikle Suat Kaya'nın Galatasaray altyapısına geliş sürecini dinleyerek röportajımıza başlayalım.
Ben asker çocuğuyum, babamın tayininin İstanbul'a çıkmasının ardından babamın korkusundan, annemin muvafakatnamesiyle futbolcu olmaya karar verdim. Yeşilköy amatör takımında lisansımı çıkarttıktan sonra Galatasaray'da seçmelere girdim, beğenildim ve beni altyapıya aldılar. Rahmetli Salih Bulguroğlu o zaman Galatasaray altyapısının her şeyiydi, o beğenmişti beni. Daha sonra Derwall'in gelmesiyle bizi A Takım'a aldılar. Hikayemiz dünyanın en büyük hocasıyla başladı ve Türkiye'nin en büyük hocasıyla sona erdi.

A Takıma yükseldikten sonra ilk senenizde fazla forma şansı bulamayıp Konyaspor kariyeriniz başlıyor.
4 sezon boyunca sürekli olarak Konyaspor'a verildim. Alış hakkı Konyaspor'un elindeydi. Kiralık olarak verilen futbolcunun takımına geri dönmesi zor ihtimaldir ama çok çalışıp sivrilen bir futbolcu olduktan sonra kendi kulübüm başka takımlara kaptırmadan beni geri davet etti. O sezon Türkiye içi transferde en büyük miktarına transfer oldum. Konyaspor'a da iyi para kazandırmıştım. Konyaspor'u 2. Lig'de şampiyon yaptık, üst ligde tuttuk. Güzel 4 senem geçti, güzel arkadaşlıklar kurdum. Yıllar sonra ''eski başarılı futbolculara ödül verme'' projesinde beni de layık görmeleri, beni çok gururlandırdı. Gittim yeni statta sayın başkanın elinden ödülümü aldım. Konyaspor'un ardından Galatasaray'a dönüş, 14 sene sürekli oynama, Türkiye'de en fazla kupa kazanma. Gerektiği zaman da 37 yaşımda bıraktım.

Konyaspor'un ardından Galatasaray kariyeriniz tekrar başlıyor, yüklü miktarda bonservis karşılığında transfer oldunuz.  Araştırdığım kadarıyla 2. Galatasaray kariyeriniz başlangıcında ödenen bonservis bedeli nedeniyle birkaç eleştiri okudum. Ama siz müthiş performans gösterip kulübün efsaneleri arasına girdiniz.
İnsanlar o konuda yadırgamakta haklı. 14 sene bir kulübün orta sahasında oynayıp boyunuz 1.69 olup, kilonuz 62 olduğu zaman; gelen hocalarda ilk geldiklerinde sizi keşfedene kadar bir hazırlık dönemi geçiyor. Hiçbir hocamla Feldkamp ile yaşadığım sorunu yaşamamıştım. Feldkamp çok asabi, prensibli, çok kuralcı bir hocaydı. Bir sakatlık geçirmiştim ve bu sakatlığı sakat transfer olduğuma bağladı. Ağır sakatlık geçirince satış listesinin başına koyulmuştum. Daha sonra takımın başına Rainer Hollmann geldi  Bu satış listesine koyulmam durumum hazırlık kampına kadar devam etti. Hazırlık kampında Rainer Hollmann; bu kadar çelimsiz, bu kadar zayıf bir futbolcunun çok koşması gerektiğini söylemişti bana. Rainer Hollman ile ''Forrest Gump'' oldum. Koşmanın her çeşidini onunla yaşadım. ''Türkiye'nin en çok koşan orta sahası'', ''6 ciğerli'' ve ''Hugo'' yakıştırmaları hep onun sayesinde olan şeylerdi. En kötü sezonumuz 50 küsür maçla geçiyordu, şimdi 25 maç oynasın diye futbolcular ile mukavele yapılıyor. Bilhassa 1996-2000 yılları arasındaki mücadelem zaten hem ülkemizde hem de Avrupa'da takdir edilmişti. Şampiyonlar Ligi'nde gecenin kadrosuna girmek, en uzun süreli koşan futbolcuyla aynı mesafeyi kat etmek vs yani bu tür rekorların hepsinde güzel imzalar attım. Alex Ferguson'ın ''Sir'' ünvanını almadan önce Manchester United'ın akredite kâğıdında teşekkür yazısı almış bir oyuncu olarak ve Galatasaray'da jübilesi yapılmış tek futbolcu olarak görevimizi onurla, şerefle, gururla tamamladık.


Bahsettiğiniz gibi futbolculuk yıllarınızda çok fazla koşan ve mücadele eden bir yapınız vardı. 34 yaşında Avrupa Şampiyonasında mücadele ettiniz. Hatta 30 yaşınıza kadar Milli Takımda forma giyiyorsunuz ve araya 3-4 sene sonra girdikten sonra tekrar Milli Takımda forma giyen bir Suat Kaya gerçeği var. Neler söylemek istersiniz?
Performans arttıkça insanın iştahı da artıyor. Koşmak acayip hoşuma gidiyor, neredeyse yatak da koşacak duruma geliyordum. Futbolcu her şeyi tek başına yapamaz, bu prensibi erken yaşta kapınca benim için pek sorun olmadı. 27 yaşımda ülkemde yılın futbolcusu seçildim, 37 yaşımda futbolu bıraktım. 34 yaşımda Avrupa Şampiyonasında oynadım. Bugün yeni jenarasyonun belki rüyasında gördüğü zaman uçuk çıkaracağı futbolcularla karşılıklı oynadık. Şu an Luis Figo gibi isimlerle fotoğrafım yayınlanıyor, biz Manchester ile maç yaparken David Beckham yedek kulübesindeydi. Zinedine Zidane şu an Real Madrid'in hocası ve biz karşılıklı oynadık. Maradona, Sevilla'da oynarken biz karşılıklı oynadık. Bu klas isimlerle karşılıklı oynamak iştah arttırıyor zaten, maç sonunda futbolcu ölçümlerinde ismim üst sıralarda yer alması amacımdı. Fatih hoca futbolu bırak demese, ben hala futbol oynardım. Bıraktığım dönemde hala oynayacak kapasitem vardı.

Türk Futbol tarihinin en büyük başarısı UEFA Kupası ve Süper Kupa'yı kazanan kadronun önemli bir parçası olarak bize o dönemki atmosferden biraz bahseder misiniz?
Bu kupanın serüvenine başlarken Şampiyonlar Ligi'nden düşüyorsunuz. O dönemde Milan gibi bir takımı yenmemiz gerekiyor. Bakın arkadaşlar Milan diyorum, anormal bir takımı yenip bu serüvene başlıyoruz. Berlin'de başlıyor Kopenhag'da bitiyor. İnanılmazdı. Hikâye çok çalışıp, çok ezberlemek ve çok mücadele etmekti. Ben finalde yanlış hatırlamıyorsam 98 ya da 102. dakika da oyundan çıktığımda, -bu kadar koşan ve koşmayı normal nefes almak gibi hisseden ben-, ayaklarımı hissetmiyordum, ayaklarım yoktu benim. Taksime otobüs çıktığında ben yerimden kalkamamıştım hatta ayağa kalkamamamın bana faydası şu olmuştu: Kupayı herkes unutmuştu o zaman, ben de aldım kupayı eve götürdüm ve kupa 3 gün evimde kalmıştı.

Rakibi analiz etmenin, çalışmanın artısı şurada çıktı: Biz Süper Kupa maçı için Monaco'ya 2. Louis Stadı'na geldiğimizde; 1 gün önce antrenman saatleri vardı. Önce Real Madrid çalışacak daha sonra biz girecektik, kuraldan dolayı. Üstümüzde eşofmanlar var ama ismimiz yazmıyor. Ama orada Roberto Carlos, Luis Figo, Guti çıkarken bize ismimizle selam vermeleri; bizim artık çalışılacak kulüp haline gelmemizi gösteriyordu ki, bize büyük gurur verdi. Adamlar ismimiz dahil her şeyi öğrenmişler, büyük gururdu. Türkiye için, Süper Kupa UEFA Kupasından sonra çok fazla önemli değildi. Biz gidip Real Madrid gibi kulübü yenip kupayı alıyoruz. Çok muhteşem günlerdi.

Dünyaca ünlü birçok takımından ve buna bağlı olarak yıldız isimlerden bahsettik. Suat Kaya'nın karşılıklı olarak en çok zorlandığı futbolcu hangisiydi?
Oyuncu anlamında çok fazla zorlandığım bir isim olmadı çünkü bir adım fazla koşarsan illa üstesinden geliyorsun. Bizim 4 attığımız Mallorca takımına karşı ilk 20 dakika da inanılmaz zorlanmıştık. Bizi mahvetmişlerdi. ''Bu takım nereden çıktı? Buraya kadarmış'' durumlarına kadar geldik. Ama gösterdiğimiz direnç, Türk'ün inadı ve isteğimiz maçı almamıza neden oldu. 5 kere gittik 4 attık ve maçı aldık.


Ertelemeli bir Juventus maçı ve sizin attığınız kafa golü. O golü bize anlatır mısınız?
(Suat Kaya önce bizlere golün videosunu izletiyor.) Her zaman ben duran topta Hagi'nin yanına giderim, o topu dürterim ve Hagi vururdu. O pozisyonda Hagi beni yanına istemedi ve gitmemi söyledi. Ben de gittim ve golü attım. Mesela o pozisyonda Igor Tudor'dan seken top bana geliyor, ben de kafayı vurup golü atıyorum. Tamamen Hagi'nin içgüdüsü ve benim o kadar uzun adamın arasında nerede durmam gerektiği golü getirdi. Yaşanılan olaylardan sonra bu maçta kesinlikle mağlup olmamamız gerekiyordu, Juventus'ta maça günü birlik gelmişti son dakika da golü attık ve mağlup olmadık.

Yavaş yavaş teknik direktörlük kariyerinize geçelim. Futbolu bıraktıktan sonra Galatasaray altyapısında göreve  başladınız ve ciddi başarılarınız oldu. Son döneme baktığımız zaman futbol kariyerine son veren bir isim gerekli donanımı sağlamadan bir takımın başına geçiyor. Neler düşünüyorsunuz bu konu hakkında?
Bravo, çok güzel bir soru. Ben altyapıda çalışırken ''zaman kaybeden'' adam unvanını aldım. Gökten düşüp birden bire hoca olacak halimiz yok. Ben kursa gittiğim zaman bir hocaya'' Takım devreye 3-0 yenik girerse neler yapabiliriz, futbolcuya neler söyleyeceğiz ? diye soru sordum. Cevabı '' Vallahi biz bunu yaşamadık ama bir ara bunu konuşalım'' dedi. Bu sadece bir soru, bunun birçok pratiği var. Benim aldığım ilk takım minik takımdı, İstanbul şampiyonu oldu. Emre Çolak vardı bu kadroda. Daha sonra PAF takımında göreve başladım ve 2 kere üst üste Türkiye şampiyonu yaptım. Arda Turan, Özgür Can, Cafercan, Uğur Uçar, Ferhat gibi isimler o dönemin futbolcularıydı.

Ayrıca kanaatim şu: Altyapıda ki insanların üstüne üsttekiler gibi eğilinmezse maalesef bir şey olmaz. Her manada mutlaka destek sağlanmalı, sağlanmazsa kanayan yara sürekli devam edecek. Yarışmasınlar, üste oyuncu yetiştirmek için uğraşsınlar. Bu büyük bir eğilimle olur. Yani asgari ücret alan bir altyapı hocasına sen bugün 2 tane maç izleyeceksin dediğinde hem sen hem de o hoca yalancı olur. Bana altyapının katkısı büyük oldu, sonra kendim müsaade isteyip Gaziantep Büyükşehir Belediyespor ile anlaştım.

Menemen Belediyespor'un başına geçiş sürecini dinleyelim bir de.
İzmir'e 3 sene önce geldim. Göztepe'de ilk olarak göreve başladık, Play Off'un son maçına kadar çok güzel bir performans sergiledik. Daha sonra kulüp satıldı, başka hocayla çalışmak istediler. Tamam dedik ayrıldık. 1 sene Bucaspor davet etti, zor durumdaydı ve biz 17 maç kazanarak ligde kaldık. Türkiye Kupası'nda çeyrek finalde Beşiktaş'a elendik. Bunu genç isimlerle, yürekli isimlerle başardık. Bu sezon başında Bodrum'da tatildeyken, kulüp başkanı sayın Tahir Şahin bizi davet etti. Hatta ben ''3 gün sonra gelebilir miyim'' dedim. Başkanımızın cevabı kesinlikle hayır dedi. Gittiğim günün sabahına geri döndüm ve bir daha da tatil yapamadım. Başkanımızda sporu çok seven bir insan ve bu ligden kesinlikle yükselmek istiyor. Bize de, şehire de, ilçeye de bu heyecanının yansıtıyor. Bizde buranın başarısı için mücadele ediyoruz.


Sezon başında özellikle kağıt üstünde kurulan güzel bir kadro var. Sezon başından bu ana dek performansınız için neler söylemek istersiniz?
Sezon başında kurulan kadro herkes tarafından ilgiyle karşılanmıştır ama düşünün sağ bekin sezon başlamadan çapraz bağları kopuyor, 5. haftada kalemin tendon bağları kopuyor, stoperin çapraz bağları kopuyor, orta sahada oynayıp ağır bir şekilde ameliyat olan futbolcum var, Gökhan Ünal yaşadığı sakatlıktan dolayı 3 ay sonra sahalara dönüyor, Erman yeni yeni form tutuyor. Allah'a şükrediyorum bu kadar yürekli isimlerle çalıştığım için. Bunları gören bir yönetim kurulu ve başkan var, halk var. Bir de bunların hepsinden faydalandığım anları düşünün? Muhakkak bu sıralamayı ters çevirecek bir ortam gelecektir belki 10 hafta sonra.

Teknik direktör olarak hedeflediğiniz en üst nokta neler? Bir takipçimizin Konyaspor'u çalıştırır mı diye bir sorusu var.
Konya çok sevdiğim bir yer, oranın ekmeğini yiyip suyunu içtik. Çok sevdiğim insanlar var, beni de sevdiler. Önemli olan oradan bir istek olması, niye gitmeyeyim. Ama önceliğim Menemen Belediyespor'un hedefleri. Önce bir üst lige, sonra Süper Lig'e çıkacağız inşallah.

Son olarak eklemek istediğiniz birşey var mı hocam?
Size teşekkür ediyorum, takipçilerinize saygı ve sevgilerimi yolluyorum. Spor güzel bir meşgaledir, her dalı büyük emekçilerin işi. Bizi takip etmeleri, bizi beğenmeleri bizleri mutlu eder. Eleştirilere de açığız, yorumlara da açığız. Sizlere de yayın hayatınız da başarılar.

Röportaj: Muhammed EKTİ / Emre ERKAN
Bu röportaj TransferMerkez.com tarafından yapılmıştır, tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz.

          Transfer Merkezi 'nin bugünkü konuğu Galatasaray 'ın 4 sene üstüste lig şampiyonu olan, UEFA Kupası 'nı alan efsan...

22 Şubat 2017 Çarşamba

Röportaj: Hüseyin Eroğlu (Altınordu)


          Transfer Merkezi'nin bugünkü konuğu Altınordu'nun başarılı teknik direktörü Hüseyin Eroğlu. 2012 yılında göreve başladığı Altınordu'da 3.Lig ve 2.Lig şampiyonlukları da yaşatan Hüseyin Eroğlu'nun takımıyla 2019'a kadar sözleşmesi var. Liglerimizde görmeye pek alışık olmadığımız bu teknik adam istikrarı ve uzun vadeli planlamada Altınordu projesinin futbol aklı başrolü oynuyor tabi ki. İsterseniz lafı daha fazla uzatmadan keyifli röportajımıza geçelim.

Altınordu projesinin başına getirilme sürecini dinleyerek röportajımıza başlayalım.
4,5 yıl oldu, bunun öncesi de var elbette. Başkanımız Seyit Mehmet Özkan ile 2007’nin Ocak ayında çalışmaya başladık. Altyapıda bütün kategorilerde görev yaptım,  bu dönemde birçok başarı elde ettik. Özellikle futbolcuların gelişimine ekibimizle birlikte katkı sağladım. Bu sürecin A Takım süreci de vardı. Bucaspor’da 5-5.5 yıl beraber çalıştıktan sonra aynı ekip Altınordu’da da birlikte çalışmaya başladık. Bu kez görevim teknik sorumluluktu.  Başkan Özkan, bize güvendiğini ve başarılı olacağımızı hep belirtmişti. Çalışmaya başladık, üst üste 3.Lig ve 2.Lig şampiyonluğu yaşadık. O zamanlar bu süreçte zorluklar yaşandı mı? Yaşandı,  ama bu zorlukların hep beraber üstesinden geldik. Bu projenin başlangıcından şu ana kadar olan süreyi de iyi bir şekilde getiriyoruz.

Altınordu’nun başına geçtiğiniz andan bu ana dek koyulan hedefler ve ulaşılan başarılar hakkında bir değerlendirme yapmak gerekirse neler söylemek istersiniz?
5 yılın içindeyiz, kolay olmadı bazı şeyler. Baktığınız zaman çabuk geçmiş gibi gözüküyor. Ama gerçekten kulüp anlamında, tesis anlamında, başarı anlamında ve Türk gençliğine hizmet anlamında çok önemli bir aşama kaydettik. Bu aşama sürekli devam ediyor ve biz de çıtayı hep yüksekte tutmaya çalışıyoruz. Geçen sene iki tane oyuncumuzun önemli kulüplere transfer olması bu sistemin ne kadar başarılı bir şekilde yürüdüğünü gösteriyor. Daha önceki yıllar 3.Lig ve 2.Lig’de şampiyonluklar yaşadık ama bu dönemlerde altyapımızdan oyuncular çok görev almıyordu. Asıl olan kendi öz kaynağına verdiğin değer; onların gelişimi, onların Türk futboluna bir şekilde kazandırılması anlamında kulüp misyonu ve vizyonu açısından bizim için son derece önemliydi. Biz  Çağlar Söyüncü ve Cengiz Ünder ile çıtayı yükselttik. Bu iki oyuncumuzda bizi en iyi şekilde temsil ediyor. Ne kadar doğru çalıştığımızın aslında bir göstergesi bu. Hem yarışıp hem yetiştirmeye çalışıyoruz, bu süreç kolay işlemiyor elbette. Özellikle ligin zorluk derecesinin yüksek olması nedeniyle bizde futbolcularımızı bu lige adapte etme anlamında bir sürece ihtiyacımız var. Bu süreci en iyi şekilde geçirmeyi planlıyoruz. Önümüzdeki 2-3 yıl içinde zaten bu hedefe yavaş yavaş ulaşmış olacağız. Kendi açımdan A Takımın başarısı tabi ki önemli ama diğer bütün meslek okulumuzun, U19 takımımızın gelişimi de bizim için çok önemli. Sürekli onun takibini yapmaya çalışıyorum. Bir futbolcumuza 20 yaşında değil de 17 yaşında A Takım seviyesini yakalatabiliyorsak bizim için başarı bu demektir.


Altınordu ciddi anlamda iyi bir ekibe sahip, ekip olarak çalışma prensibiniz nasıl?
Evet, çok ciddi bir ekibe sahibiz, bizim içinde istikrar çok önemli. Yardımcım Ufuk Kahraman, kaleci antrenörümüz Atilla Küçüktaka, performans antrenörümüz Sezgin Takmaz, analiz antrenörümüz Volkan Çırak, scout ekibimiz Cüneyt Yis ve Umut Bayan. Gerçekten iyi bir ekibiz ve uzun yıllardır birlikteyiz. Başarılı olmak için sadece çalışmak yetmiyor, gelişmek ve birbirine inanmak önemli. Doğru kulüpteyiz ve sürekli kendimizi geliştiriyoruz. Avrupa’nın oynadığı modern futbolu, ülkemiz futboluyla birleştirmek zorundayız. Oradan alacağımız gelişim kriterleri bizim için çok önemli. Avrupa futbolu ülkemiz futbolunun çok önünde, biz de Türk futbolunu geliştirme anlamında yoğun çalışıyoruz. Tabi ki önce kendi kulübümüzde bu başarıya ulaşmak zorundayız. Biz doğru ve planlı çalıştığımız için başarılar geldi. Yabancısız oynuyoruz ama futbolun doğrularını yaptığınız sürece bu dezavantajı ortadan kaldırıyoruz. Futbolun takım oyunu olduğuna inanıyoruz, sürekli futbolcularımızı geliştirmeye çalışıyoruz. Bireysel performanslarını arttırıp bunu takım performansıyla birleştirilmesi anlamında yoğun çaba harcıyoruz. Bu anlamda sağlanan olanakları en iyi biçimde kullanmaya çalışıyoruz.

Altınordu oldukça iyi bir o kadarda ilgi çekici olan “İyi birey, iyi vatandaş , iyi futbolcu” mottosu hakkında neler söylemek istersiniz?
Altınordu’muzun bu önemli bir sloganı. Futbolcu bir şekilde olunuyor ama bunun yanında iyi birey ve iyi vatandaş olmak da gerekli. A Takımımız için birçok futbolcumuzun emeği geçmiştir ve bu isimler hep örnek olmuştur. Altyapımızda futbolculuğun yanında birey ve vatandaş olarak iyi olmaları en önemli kriterlerimizden biri. Zaten bu 3 oluşum olmadığı zaman bence futbol anlamında da başarılı olunmuyor. Günümüz ülke futboluna baktığımız zaman futbol adına olmaması gereken şeyler ortaya çıkıyor. Mesela hakemi ve rakibi kandırmak, seyirciyi yanlış yönlendirmek gibi. Kazanmak için her şeyin mubah olduğunu bir ortam var. Bizim için bu sloganda geçen 3 husus çok önemli, bunun için meslek okulumuzda, U19 takımımızda sürekli eğitici çalışmalar, sosyal faaliyetler uygulanıyor. Bu slogan bizim prensibimiz, bunu sürekli devam ettireceğiz. Bu 3 kriter başarıya giden yolda en önemli noktalardan birisi.

Özkaynak modeli hakkında düşüncelerinizi de almak gerekirse neler söylemek istersiniz?
Ülkemizde sürekli olarak altyapı olarak kullanılır, biz Altınordu Futbol Meslek Okulu olarak kullanıyoruz. Ülke futbolunun kurtuluşunun bu olduğunu düşünüyorum. Özellikle Süper Lig ve 1. Lig’de o kadar çok para harcanıyor ki hepsi günü kurtarma amaçlı. Günlük yaşayan bir ülkeyiz. Ülke olarak genç nüfusa sahibiz ama bunu kullanamıyoruz. Biz bu anlamda örnek gösterilen bir kulübümüz belki ama kimse yapalım diye uğraşmıyor. Sürekli transfer ile işin gitmesi çok zor, birçok kulübün özkaynağa yönelmesi kulüplerin ve Türk futbolunun kurtuluşu anlamına geliyor. Bu anlamda önemli yatırımlar yapılması lazım, özellikle bazı noktalarda federasyonun şart koşması gerek. Türk gençliğine güvenmek, eğitimlerine önem vermek ve eğiticilerin eğitilmesini sağlamak çok önemli. Benim mesela 2008’de başlayan bir antrenör sürecim var. Belki eğitimler iyi oluyor ama bunu sürekli kontrol etmek ve takip etmek çok daha önemli. Antrenörlerin doğru eğitilmesi futbolcunun gelişimine büyük katkı sağlayacaktır. Özkaynağa yapılacak yatırımlar gelecekte Türk futbolunun ses getireceği anlamına gelebilir. Bu anlamda Altınordu’nun yatırımlarını düşünürseniz biz buna öncülük ediyoruz diyebiliriz.


Altınordu özkaynak projesinin şimdilik iki önemli meyvesi var. Çağlar Söyüncü ve Cengiz Ünder. Onların hikayesini ve performansını dinleyelim birde.
Cengiz ile 10 yıl, Çağlar ile 8 yıl evveli var. Bir önceki sene A Takım forması giymeye başladılar. Gelişimleri altyapıda sürekli doğru eğitim ile devam etti. A Takıma çıktıktan sonra doğru eğitimin 2 güzel örneği oldular. Biz de onlara şans vermekle gelişimlerine katkı sağladık. Biri Bundesliga’da sürekli oynuyor, diğeri Süper Lig’de şampiyonluk mücadelesi veren bir ekibin önemli bir parçası. Ben transfer süreçlerinde dahi uluslararası oyuncu olabileceklerini söyledim. Çağlar ve Cengiz bizim ekolün öncüleri ve kardeşlerine büyük bir örnek. İleride inşallah Milli Takımımızın değişilmez oyuncusu olacaklar ve Avrupa’nın önemli kulüplerinde görevlerine devam edecekler.

Sezon başından bu ana dek hem takımın hem de ligin bir değerlendirmesini almak gerekirse neler söylemek istersiniz?
Bizim bu ligde 3. sezonumuz. Bu sezonki hedefimiz ilk 6’ya girip buradan Süper Lig’e yükselmek. Sezon başında yaptığımız planlamalarda birçok oyuncumuz ayrılmıştı ve transfer yapmamız gerekiyordu. Bu anlamda bize uygun olması nedeniyle çok geniş bir oyuncu havuzuna sahip değiliz. Yaptığımız transferler bize katkı sağlama anlamında bütçemiz ile doğru orantılıydı. Biz belirlediğimiz bütçe oranında transfer yapıyoruz. Bu şekilde lige girdik ve 2 senenin ardından insanların beklentileri fazlaydı ama her sene yaşadığımız sıkıntı gibi lige iyi başlayamadık ve daha sonra biraz toparlandık hatta bir dönem 4. sıraya yükseldik. Bu süreçten sonra kadro derinliği konusunda sıkıntı yaşadık ve ilk yarıyı orta sıralarda tamamladık. Bundan sonraki hedefimiz ilk 6’da olmak.

Lige gelirsek oldukça zor bir ligde mücadele ediyoruz. Yabancı sayısının fazla olması,  kulüpler maddi anlamda sıkıntı yaşasa da transfere büyük bütçe ayırması, bazı kulüplerin transfer yasağını kaldırması takımların gücünü arttırdı. Bizde 8-9 oyuncuyla yollarımızı ayırdık ve eksiklerimiz doğrultusunda takviyelerimizi yaptık. İki haftadır kazanıyoruz. Bu bizim için önemliydi, çünkü iyi oynayıp skora yansıtamıyorduk. Moral ve motivasyonunu yukarılara çıktı. Ekibim ve ben takımımızı en iyi seviyeye getirmek için sürekli çalışıyoruz. Futbol oynayıp kazanmaya çalışıyoruz, önümüzdeki maçlarda da bunu yapacağız. Lig gerçekten zor, son sırada ki takım gelip lideri yenebiliyor. Ligde önümüzdeki süreç daha zorlu geçecek. Biz ne olursa olsun kendi futbol sistemimizi, tempomuzu, takım oyunumuzu her maç yansıtmak istiyoruz. Bunu da yapabilirsek, başarılı olacağımızı düşünüyorum.

Peki hocam gelecek hakkında planlarınız neler?
Şu an çalışmakta olduğum Altınordu kulübüyle gelecekte de kulübün vizyonu doğrultusunda Süper Lig ve Avrupa kupalarında mücadele etmek istiyorum. Ayrıca hedefim arasında A Milli Takım'da çalışmak var. Ama süreç şuan için kendi kulübümüzde başarıyı sağlamak, Süper Lig’de mücadele etmek ve Avrupa Kupalarında mücadele edip başarılı olmak ilk hedeflerimiz.


İzmir futbolunun içinde yer alan bir isim olarak, İzmir futbolu köklü bir yapıya sahip. Ama Süper Lig mücadele eden bir takım yok. Bunun hakkında neler söylemek istersiniz?
Aslında İzmir futbolu, Türk futbolunun beşiklerinden biridir. Birçok köklü kulübü barındıran bir şehir ve geçmişte başarıları da ortada. Birçok üst düzey futbolcu çıkarmış, Türk futbol ligleri bu şehirden çok beslenmiştir. Kulüplerin başarısızlığı biraz yönetimsel oluyor, ayrıca Izmir’de stad anlamında da büyük sıkıntı var. Birçok kulübe ait stad yok, ayrıca tesis anlamında sıkıntı var. Maddi anlamda sıkıntılar yaşanıyor. Ayrıca altyapı eğitiminin bizim dışımızda iyi işlenmediğini düşünüyorum, bir kulüp hariç. İzmir yetiştirdiği futbolcular ile de öne çıkmıştı, yetiştirici hüviyetinde kulüplerimiz vardı. Tabi yaşanan maddi sıkıntılar, çağa ayak uyduramama futbolu olumsuz etkiledi. Şuan 1. Lig’de biz ve Göztepe var ve Göztepe şampiyonluğa daha yakın taraf olarak gözüküyor. Süper Lig’de en yakın zamanda 1-2 takımı olması gerekir çünkü İzmir buna layık. Süper Lig’de İzmir takımlarının olması bir anda ligin seyrini değiştirecek. İzmir halkının da önemli bir taraftar kitlesi var ve lige renk katacağı rahatlıkla söyleyebilirim.

Örnek aldığınız bir isim var mı?
Elbette var, Pep Guardiola. Nedenine gelecek olursak gerçekten bir teknik adamın takıma nasıl etki edeceğinin bir örneği. Şu an Ingiltere’de bir geçiş süreci yaşıyor ama gerçekten oynattığı futbolla rakiplere üstünlük sağlaması, çalıştırdığı futbolcuların bireysel performanslarının ve mantalitesinin gelişmesi bunlar önemli faktörler. Kesinlikle örnek alıyorum ve onun yaptıklarıyla başarılı olması bizde de nasıl çalışıyor diye merak uyandırıyor.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı hocam?
Bu röportaj için çok teşekkür ederim, en azından kendimi ve kulübümü anlatmaya çalıştım.  Yaptığımız meslek, ülkemizde oldukça zor, Türk antrenörlerin aslında yetenekli ve bilgili olduğunu söyleyebilirim ama bunları hayata geçirme konusunda biraz tembel olduğumuzu belirtmek gerek. Biz çok çalışmalıyız, kendimizi geliştirmeliyiz. Bu anlamda ben kendimi programlı çalışmaya ve geliştirmeye adadım. Takım oyunu, tempolu oyun ve birlikte oyunu sahaya yansıtabilme adına takımı hazırlıyorum. Ülkemizde biraz futbol bireysel anlamda oynanıyor, bu husus da önemli fakat futbolun takım oyunu olduğunu unutmamamız gerekiyor.

Röportaj: Muhammed EKTİ / Emre ERKAN
Bu röportaj TransferMerkez.com tarafından yapılmıştır, tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz.

          Transfer Merkezi 'nin bugünkü konuğu Altınordu 'nun başarılı teknik direktörü Hüseyin Eroğlu . 2012 yılında göreve baş...

Röportaj: Yalçın Koşukavak


          Transfer Merkezi'nin bugünkü konuğu İstanbulspor'un başarılı teknik direktörü Yalçın Koşukavak.Genç teknik adam ile alt liglerdeki sorunlardan, teknik direktörlerin ülkemizde yaşadığı sıkıntılara kadar birçok konuda konuştuk. Buyurun keyifli röportajımızı hep birlikte okuyalım.

Hocam röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sizi tanıyabilir miyiz? Futbolculuk ve hocalık kariyerinizi anlatır mısınız?
Ben 1972 İzmir doğumluyum. Altay altyapısında futbola başladım, sonra birçok kulüpte futbol oynadım. 2004 sezonunda Reha Kapsal hocam ile birlikte ilk antrenörlük deneyimine Ankaraspor’da başladım. İlk antrenörlük deneyiminde de şampiyonluk yaşadım. Bu da benim için mutluluk verici bir başlangıç oldu. Ondan sonra 12 sezon Reha Hoca'yla TFF 1.Lig ve Süper Lig takımlarında çalıştım. İstanbulspor’a gelmeden önce Altay’ın krizli bir döneminde, ligin bitmesine 12 hafta varken camia büyüklerinin ricasıyla takımı devraldım. Kalma ihtimalinin çok az olduğu bir dönemde aldığım Altay’da maalesef küme düştük. Ondan sonra İstanbulspor benimle ilgilendi. Geçen sezon başı İstanbulspor’a geldim. Hedeflerime uygun bir takımdı, proje takımı olacağını düşündüğümden, fiziki şartlar ve tesisi iyi olduğundan ben de isteyerek geldim buraya. Ekonomik anlamda çok rahat olan bir kulüp değil İstanbulspor, çünkü bir ailenin sırtında kulüp. Belediye takımı değil, önümüzde bir Süper Lig takımı yok oyuncu desteği verecek. Kendi yağımızda kavrulan bir takımdık, genç oyunculara ilgim olduğundan dolayı kulübün vizyonuyla da örtüştüğümü düşündüler ve beni çağırdılar. Geçen sene takımımızın hedefi ligde kalmaktı, 7-8 tane 3.Lig’den şampiyon olan oyuncularımız vardı kadroda. 7-8 tane de U21 transferi yaptık. Toplamda 14 transfer yaptık. Ligde kalalım derken, ciddi puan topladık, 71 puanla maalesef çıkamadık 1.Lig’e. Böyle olunca bir anda beklentiler değişti. Ekonomik anlamda geçen seneki İstanbulspor’un oyuncu başı maliyeti 60.000 TL idi, bu sene 90.000 TL. Siz bir antrenörü sürekli tabelayla sorgularsınız aklı başında bir antrenörde bu rahatsızlık yaratır. Çünkü antrenörün daha derin düşünmesi gerekir, daha hakiki işleri vardır. Kulübün ekonomisi, öz sermaye yaratmak, sportif başarı yakalamak. Bu parametrelerle birlikte bir kulüp kültürü yaratma peşindeyiz. Bunu da geçen sezon başardık. İstanbulspor’un bir kültürü var, oyun sistemi var, felsefesi var. 71 puanla şampiyon olamadık, diğer grupta Manisaspor 65 puanla şampiyon oldu. Nasip olmadı, Ümraniyespor 8-9 tane maçı uzatmalarda kazandı, kimse yanlış anlamasın, onların başarısına leke sürmek istemiyorum, futbolda bunlar var. Şampiyon onlar oldu, biz de hak etmiştik ama. İstanbulspor önemli şeyler ispat ediyor aslında baktığımızda. Genç oyuncu politikasıyla, büyük paraların büyük goller atamayacağını gösteriyoruz futbolumuzda. Bu seneye gelince beklentiler yine yükseldi. Ama biz yine dengeli bir kadro kurduk, felsefemizi devam ettirdik. Zor bir gruptayız, rakiplerimiz oldukça güçlü, bireysel yeteneği ve tecrübesi yüksek isimler bulunduruyor. Kağıt üzerindeki geçmişle maç kazanılmıyor, şampiyon da olunmuyor. 17-18 yaşındaki çocuklarımız var kadromuzda, şans vermeye çalışıyoruz. Deneyimli oyuncularım var, harmanlıyoruz. Deneyimli oyuncudan kastım, 2.Lig’de 2. senesini oynaması. 95 doğumlu oyuncu ikinci senesini oynuyorsa bu ligde benim için deneyimlidir. Geçen seneden daha zor bir ligdeyiz. Puan durumuna bakın, lider iki maç kaybetsin altıncı olabiliyor. Bu zor ligde hedeflerimizi gerçekleştiririz umarım.

Yalçın hocam, kabul etmek gerekirse futbolculuk kariyeriniz üst düzey değil, ama teknik direktörlük kariyeriniz gayet başarılı gidiyor. Birçok milli futbolcunun başarılı olamadığı bu meslekte başarınızı neye bağlıyorsunuz?
Soruyu gerçekten beğendim. Kendimi ifade etmeye çalışayım. Bir kere çıraklığını yapmadığınız bir işin ustalığını yapamazsınız. Ben 12 sene çıraklık yaptım. Ben futbolla yaşayan bir adamım, benim hayatım futbol. Başarımı da buna bağlıyorum. İstanbulspor tesislerinde yaşıyorum, ev tutmadım. Eşim ve çocuklarım İzmir’de. Ben tesisten ayrılırsam futboldan uzaklaşacağımı düşünüyorum. İzmir’de Karşıyaka’da çalışırken de evim 15 dakikaydı tesise ama haftada üç gün tesiste kalıyordum asistan koç olmama rağmen. Antrenörün bence sürekli düşünmesi ve üretmesi lazım. Klişe, geçmişten kalan üç beş öğretiyle sürekli başarılı olamazsınız. Ben o arkadaşlar bundan dolayı başarısız demiyorum. Ama biraz daha konunun üstüne eğilmek, ihtisas yapmak lazım. Modern futbolu takip edip, antrenmanları takip etmek lazım, bunları uygulayabilmek lazım. Futbol her geçen gün değişiyor, teknoloji çok ciddi kullanılıyor futbolda. Bir şeyler ölçülebiliyor, ve bu ölçümlerle geliştirilebiliyor. Ben bu işlere çok hassasiyet gösteriyorum. Dünya futbolunda diğer antrenörler neler yapıyor, özellikle bu konuyla aşırı ilgileniyorum. Hangi işi yaparsanız yapın, ruhunuzu katmazsanız başarılı olamazsınız. Ama maalesef bizim ülkemizde geçmiş satın alınıyor. Bu cümle belki biraz ağır kaçabilir, alınan arkadaşlarım da olabilir ama alınmalarına lüzum yok gerçek böyle. Bir kere beni seçecek birisinin beni değerlendirebilecek bilgiye sahip olması gerek. Orası maalesef yok. ‘’Kişiye mi iş, işe mi kişi?’’ cümlesini sorguluyoruz. Avrupa’da kariyer, iş kalitesi iş yaparken maalesef bizde ikili ilişkiler iş görüyor. Bizim ülkemizde çok başarılı antrenörler var Fatih Hoca, Şenol Hoca, Ersun Hoca, Aykut Hoca gibi. Onlarda bu zorlu süreçlerden geçmişlerdir. Herkesin bir hikayesi var. Kısacası antrenörün işiyle sorgulanması gerekir. Benim işi almam için senle, onla, bunla iyi geçinmeme gerek yok. İşimizle seçilmediğimizde de maalesef gelişemiyoruz.

İstanbulspor kulübü ve bu kulüpteki çalışma şartlarınız hakkında neler söylemek istersiniz?
İstanbulspor kulübü, bir teknik direktörün üretkenlik anlamında başarılı olmasını sağlayan bir kulüp. Çünkü bu kulüp bana inandığından dolayı, çalışma şartları, araç-gereç gibi konularda çok büyük destek alıyoruz yönetimden. Ben geldiğimde fiziki anlamda bir tesisimiz vardı ama fitness salonumuz yoktu, antrenman araç gereçleri yoktu, antrenör odası yoktu, analiz odası yoktu, toplantı odası yoktu. Bir sezon öncesine ait bir tane görüntü yoktu, şimdi İstanbulspor’un çok ciddi bir datası var. Hem kendi maçları, hem de diğer liglerle ilgili ciddi bir datamız var. Her oyuncuya ulaşabiliyoruz. Biz 6 kişi çalışıyoruz teknik heyette, yönetimimiz de sağolsun. Önce kendinizi inandırmalısınız. Bizim çalışmamıza yönetimimiz saygı gösterdi. Bu imkanları sağladık. Futbolda çok fazla detay var, bazen biz emin olun 6 kişi yetemiyoruz. Her hafta iki antrenörümüz şehir dışında, bir antrenörümüz kadroya girmeyenleri çalıştırıyor. Bir oyuncuya 300.000 TL vereceğimize, oyuncuya 100.000 TL veriyoruz, fiziki şartları toparlıyoruz. İstanbulspor’un hatırı sayılır bir tesisi var şu anda. Bunları tek teklifle yaptı yönetimimiz. Sezon başı kampı 100.000 TL. Yönetim kampı nerede yapacağımızı sordu, İstanbulspor’un tesislerinin de yeri gerçekten iklim olarak kamp yapmaya uygun, iki tane sahası var.  Ben başkana dedim ki ‘’Başkanım siz bana 100.000 TL’yi verin, ben kampa gitmeyeyim.’’ Daha yeni gelmişim, böyle deyince tabii şaşırdı yönetim. Dedim ki 10 gün oraya gideceğiz, 10 tane takım var. İki saha var, ben kamptan verim alamayacağım. O parayı fiziki şartlarda kullanma teklifinde bulundum, kulübün demirbaşı olacak sonuçta. Yönetimimiz bu fikrime sıcak baktı ve artık gelenek oldu kulüpte. Yaz kampı yok, kış kampı var. Fiziki şartlar çok iyi artık İstanbulspor’da. Ben buradan giderken, benden sonra antrenör arkadaşlara da güzel bir çalışma ortamı bıraktığımı düşünüyorum.


Hocam, İstanbulspor’un bir transfer politikası var mı? Bunu bize anlatabilir misiniz?
Tabii ki politikamız var. Bir politikanız olmalı zaten doğru veya yanlış. Politika olmazsa siz de olmazsınız.  Ekonomik şartlar doğrultusunda bir model oluşturmak lazım. İstanbulspor genç oyuncularla oynamak zorunda, buna da tamam. Genç oyuncuyu herkes diyor, önemli olan doğru genç oyuncuyu almak. Scout programlarımız var. Buralardan çok oyuncu izliyoruz, tanımadığımız U21’den 3.Lig’den oyuncular izliyoruz. Zamanımız varsa beğenirsek çıplak gözle de izliyoruz. İstanbulspor’a uygun yapıda mı, birçok farklı özelliğine bakıyoruz.

Engin Baytar, İbrahim Halil Çolak, Muhammed Demirci, İbrahim Yılmaz gibi Süper Lig’i görmüş ama düşüş yaşamış bazı oyuncuları kadronuzda bulunduruyorsunuz. Bir zamanlar Altınordu bu tarz transferlere imza atıyordu. Bu da transfer politikasının bir parçası mı?
Kulübün böyle bir politikası olmaz diye düşünüyorum ben açıkçası. İstanbulspor 10 senedir izole olmuş, büyük badireler atlatmış, alt liglere düşmüş. İstanbulspor kadrosu genç bir kadro, bir oyuncuyu transfer ediyorsak o oyuncuyu çok irdelememiz lazım. Parçanın takıma uyup uymayacağını öngörmek lazım. Saydığın oyuncular dediğin gibi düşüş yaşayan oyuncular. Sorunlu oyuncu, performansı kötü oyuncu demişler. Biz etiketlemeyi çok seviyoruz. ‘’Deli, manyak’’ gibi.. Bu çocukları transfer ettiğimde bana da çok olumsuz söylemler geldi. Oyuncu yetenekli, bu yeteneği kazanabilir miyiz diye düşünüyorum. Ben kendi yeteneğime de güveniyorum ve bu transfere ondan dolayı izin veriyorum. Şükürler olsun başarıyorum da. Israrla oyuncuların üstüne gidiyorum. Bu oyuncuları alırken bana ‘’Deli misin, niye uğraşacaksın’’ diyenleri duydum. Ben etiketlenmiş oyuncularla yüz yüze konuşunca, oturduğumda onları harekete geçirecek frekansı yakalıyorum. İletişimime çok güveniyorum. İnşallah bu futbolcu kardeşlerimizi de yeniden kazanır ülke futbolumuz.

İstanbulspor’un sahada daha sistemli bir görüntüsü var. Bu nasıl oluyor?
Çalışmadan hiçbir şey ortaya çıkmaz. Bu sezon, geçen sezona göre oyuncu kalitesi yükseldi, rotasyon yapabiliyorum. Daha farklıyız bu sezon. Ama bunun da dezavantajı genç oyuncularda oluyor. Genç oyuncularda istikrarı yakalamak zor oluyor. Geçen sezon lig genelinde üç mağlubiyetim vardı, bu sezon 22 maçta 6 mağlubiyetim var. Çok alışık değilim bu duruma açıkçası, sarsıldım da biraz. Fiziksel ve atletik yönden bir çok takımın önündeyiz. Zaten bunu sağlayamazsak taktiksel yönü uygulayamazsınız. İstanbulspor şu anda 5 farklı strateji de oynayabilir. Oyun içinde oyuncuların aksiyonlarının da çok değiştiğini söyleyebiliriz. Avrupa’da oyuncuların hangi aksiyonlarda neler yaptıklarıyla ilgili abartmıyorum 10.000 civarı video var bizde. Biz her hafta video kes-yapıştır oyuncularımıza teorik olarak anlatıyoruz, görüntüyle canlandırıyoruz, sahada pratiğini yaptırıyoruz. Üç farklı aşamayla oyuncularımıza anlatmaya çalışıyoruz. Ben teorisyenim, taktisyenim. Ben hazırlarım, ona hayat veren oyuncularımdır. Oyuncularım bana inanıyor. Hangi skorda, hangi şartta olursa olsun reaksiyon veriyoruz. Başarılıyız, oyuncularımla gurur duyuyorum.

Futbola baktığımızda üç büyük takımların formasını giymiş eski oyuncuların kolaylıkla takımlar alabildiğini görüyoruz. Liglerimiz açıkçası kurtlar sofrasına dönmüş durumda. Sizin gibi hocalarımızın bu konuda zorlanacağınızı düşünüyorum. Siz bu sofrada şansınızı nasıl görüyorsunuz?
Sana şöyle cevaplayayım; ben hangi ülkede teknik direktörlük yaptığımı biliyorum, nasıl bir düzenin olduğunu da biliyorum. Bana kariyerimin nasıl şekillenebileceğini, beklentilerimi sorduklarında bunun cevabı çok zorluyor beni. Benim kendi hedeflerim tabii ki var. Bunları deklare ederken birileri alaycı da yaklaşabilir. Futbolcu kariyeri iyi olan arkadaşlar tabii ki bir adım önde, bunun da farkındayım. Onlar da olacak futbolumuza renk katacak. Herkes antrenörlük yapabilir, benim kabul edemediğim şu var. Onların beş şansı varken, bizlerin maalesef bir şansı var. Biz başarısız olduğumuzda yok oluyoruz. Bir antrenör her zaman başarılı olamaz, bazı zamanlarda işler iyi gitmeyebilir. Guardiola City’de istediğini yapamıyor şu anda kötü hoca diyebilir miyiz? Bizim ülkemizde olay tabelada bitiyor maalesef. Çalışan daima kazanır, Mustafa Reşit Akçay hocaya TFF’den bakın, onun nasıl gelişi olduğu çok belli. 55 yaşında Süper Lig antrenörü oldu. Mustafa Reşit hocaya vahiy mi geldi? 45 yaşında hiç mi yeteneği yoktu hocanın, böyle bir şey olabilir mi? Aşağılarda olunca kıymetsiz oluyor, çok ilgilenilmiyor. Bu ülkede kategorize ediliyor. Şu lig hocası, bu lig hocası. Hoffenheim’in 29 yaşındaki antrenörü gözümüze sokuluyor. 2.Lig antrenörü neden Süper Lig’de takım yönetemesin ki? Süper Lig’de çalışan antrenörlere bir bakın. Aşağıdan hiç kimse gelmiyor. Ersun hoca, Reha hoca, bir iki hoca daha vardı isimlerini hatırlayamadığım. Diğer hocalarımıza bakın hepsi Süper Lig’den başladı. Alt liglerde antrenörlük yapmak zor. Paradan dolayı değil yanlış anlaşılmasın. Özellikle futbol kültürü olmayan şehirlerde işler Süper Lig ve 1.Lig’deki kadar dingin, sakin değil. Çok süratli. Bir oyuncu antrenmana gelmeyebilir, gün içinde değişik işler yapabilir. Profesyonelliği almamış. Üst ligde para veriyorsun ama adam profesyonel ne yapacağını biliyor. Alt ligde sadece teknik direktörlük yapmıyorsun. Yöneticisinden, personeline bir şeyler katabilmelisin. Mesela 2.Lig’de aşırı başarısız antrenör arkadaşlar Süper Lig’de takım çalıştırıyorlar. Ben başarılıyım nasıl çıkarabilirim yukarıya? Kıstas nedir?


Beğendiğiniz teknik direktörler kimler?
Avrupa’da çok iyi teknik direktörler geliyor. Adamlar emek veriyor. Dün twitter’da bir şey gördüm. Lampard, antrenör eğitimine gitmiş. Çok kariyerli oyuncu ya düşünün. Antrenör gelişmezse futbolda bir şey gelişmez. Hala bu ülkede antrenörün bir takımı %5 etkilediği gibi saçma sapan muhabbetler dönüyor. Avrupa’da çok önemli modeller var. Antrenörler çok önemli miraslar bırakıyor. Guardiola’nın mesela bir felsefesi var, topa sahip olarak çok ciddi set hücumlar yapıyor. Bakıyorsun Klopp, ikinci bölgeden hızlı çıkışlarla gegenpressing diye bir şey getirdi. Bielsa bu işin filozofu olmuş, onun tarafından sürekli üretim geliyor. Tottenham’ın antrenörü Pochettino’yu tanıttı futbola. Büyük antrenörlerimizin genç hocalara destek olması lazım, bir şeyleri miras bırakması lazım. Alt liglerde çalışıyoruz, Süper Lig maçı izlediğimizde antrenör felsefesi göremiyoruz. O zamanda direkt rotamızı yurt dışına çeviriyoruz 7/24 dışarıdaki antrenörleri izliyoruz. Ben deli gibi onları inceliyorum, izliyorum. Eğitim, müfredatımız da kötüydü, şimdi biraz daha gelişti ama yine de yeterli değil. Genç antrenörlerimiz var ama model göremiyorlar önlerinde. Teknik direktörlük yelpazesi çok geniş bir şey. Bir kısımda uzmanlaşılıyor ama bazı vasıflar hocada olmuyor. Hepimiz geniş çapta eğitilmeliyiz.

Takım olarak yaş ortalamanız bayağı düşük. Sonuçta alt liglerdesiniz ve az önce de dediğiniz gibi tabela önemli yer tutuyor.  Genç oyuncuları oynatmanın riskli olduğunu düşünüyor musunuz?
Genç oyuncuların handikapları var, doğrudur. Peki deneyimli oyuncuların handikapları yok mu? Niye genç oyunculara böyle bakılıyor ? 3-5 haftada antrenör gönderiliyor-getiriliyor dediğin gibi. Düşünüyoruz tabii canlıyız, "Acaba bu genç başımı yakar mı? Genci keseyim tecrübeliyi oynatayım’’ diye düşünülüyor olabilir. Ben tecrübeli oyuncuya düşman değilim, gencin performanslarında git-gel oluyor tabii. Ama oyuncuyu bir noktaya getiriyorsak bunun yaşla pek alakası olmaz. 33 yaşındaki oyuncu da pozisyon hatası yapabiliyor. Tecrübeli de yapabilir hata, genç de. Yapsın genç oyuncu ne olacak ki? Maalesef antrenörlerimiz diken üstünde olduğu için kendilerine göre bir yol çiziyorlar. Ben bu konuda takıntılı değilim. 35 yaşındaki oyuncuyu alsam da yüksek verim almak için elimden geleni yaparım. Yaş değil kulübün politikası önemli olan. Bir de ‘’isimli oyuncu’’ muhabbeti var. İsimli oyuncu dediğimiz şeyler gökten düşmedi ki. Mesela Karşıyaka’da çalıştığımdan dolayı Karşıyaka’dan örnek vereyim. Şimdi orada bir sürü genç oyuncu var. Transfer yasağı var, kriz var başarılı da gidiyorlar. Emre Çolak, Arda Turan Galatasaray’da krizden dolayı piyasaya çıktılar. Konyaspor bunun en büyük örneğini yaşadı. Oyuncu çıkması için krize mi ihtiyaç var? Bu oyuncular zorunluluktan çıkıyor. Mecburiyetten ya.. Transfer açık olsa alacak oraya oyuncuyu ‘’oğlum git 3.Lig’de maç oyna tecrübe kazan’’ diyecekler ve kiralayacaklar.

Alt liglerde yayın olmamasını nasıl yorumluyorsunuz?
TFF aslında yerel kanallarla anlaşıp maçları yayınlatabilir. Kesinlikle yayın olmalı. Gerçekten alt liglerle ilgili veri yok. Federasyona lazım, kulüplere lazım. Oyuncuya ulaşmak çok zor gerçekten. Şimdi mesela bir oyuncu var, transfer ediliyor. Kaç gol atmış, kart yemiş mi bakıyorsun TFF’ye. Sonraki aşamada izleyene soruyorsun, nasıl oyuncu diye. "Basıyor, savaşıyor, güçlü, top dağıtıyor.’’ Sisteme uyuyor mu, hangi mevkilere devşirilebilir, saha içinde ne tür aksiyonlar gösterebilir gibi soruların cevabı yok. Düşünün alt liglerdeki transferleri.

Hocam sorularımıza içtenlikle cevap verdiğiniz için teşekkürler. Emeklerinizin karşılığını almanız dileğiyle. Başarılar dileriz.
Ben teşekkür ederim. Alt liglerin sesi olduğunuz için bizler teşekkür ederiz. Size de çalışmalarınızda başarılar. 

Röportaj: Hüseyin KARABACAK
Röportaja katkılarından dolayı Hakan Candan'a teşekkür ederiz.

          Transfer Merkezi 'nin bugünkü konuğu İstanbulspor 'un başarılı teknik direktörü Yalçın Koşukavak .Genç teknik adam ile...

17 Şubat 2017 Cuma

Röportaj: Yunus Altun


          Profesyonel kariyerinde oynadığı 490 maçta tam 212 gol atmayı başaran, kariyerinde 4 şampiyonluk 6 final yaşayan efsane golcü Yunus Altun ile sizin için keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Keşfedilme sürecin ve Fenerbahçe altyapısına geçiş sürecini dinleyerek röportajımıza başlayalım.
Futbola arkadaşım vasıtasıyla başladım diyebilirim, arkadaşım İstanbul amatör takımlarından Fatih Altınyıldız’da amatör olarak forma giyiyordu o dönemde. Bir gün bana gel seni de götüreyim demişti gittik antrenmana çıktık, hoca beni beğenmiş. Orada İstanbul gol kralı oldum. Fenerbahçe beni izleyip beğenmiş. Sonra Fenerbahçe PAF takımına geçiş yaptım, gösterdiğim performans ile 1995’te A takıma yükseldim. A Takıma yükseldiğim sezonda Fenerbahçe şampiyon olmuştu.

Fenerbahçe kariyerinin ardından adının yavaş yavaş duyulduğu Hatayspor’a transfer oldun ve orada 2.Lig'in efsane golcülerinden Mehmet Kakil ile birlikte oynadın. Biraz da Hatayspor günlerinden bahsetmek gerekirse neler söylemek istersin?
Hatayspor’da oldukça iyi sezonlar geçirdim, gol kralı oldum. Hatta Ümit Milli Takıma seçilmiştim. Mehmet Kakil abiyle biz çift forvet oynuyorduk, efsane golcüydü. Ondan çok şey öğrenmiştim beraber oynadığımız dönemde. Hatay’ın, Hatayspor’un ve dönemin efsane başkanı Hikmet Çinçin’in bende yeri ayrıdır.

Hatayspor’un ardından Kayserispor transfer oluyorsun. Kayserispor senin transfer edebilmek için yüksek miktarda bonservis ve futbolcu vermiş. O transfer sürecini bizimle paylaşır mısın?
Aynen çok yüksek bir bonservis bedeli ve 4 oyuncu karşılığında transfer olmuştum. Ayrıca o dönemde İstikbal, tüm tesisleri yeniden düzenlemişti.

Kayserispor’un ardından Konyaspor kariyerin başlıyor ve burada gol krallığı yaşıyorsun. Konyaspor tarihinin en çok gol atan futbolcusunun aynı zamanda. Neler söylemek istersin?
Konyaspor’a gittiğim ilk sezonda yanlış hatırlamıyorsam 18 gol atmıştım, ikinci sezonumda ise 28 gol atarak gol kralı oldum. Ben şehri ve takımı çok seviyorum, sağ olsun onlar da beni seviyor.

Konyaspor’da gol krallığı yaşadıktan sonra Beşiktaş ile ismin epey anılmıştı. Teklif var mıydı o dönemde?
Konyaspor’da yöneticilik yapan Arif Çelik abimin yanına ziyarete gitmiştim, o anda telefonda birisiyle görüşüyor ve bana “Beşiktaş’ta oynamak ister misin Yunus?“ diye sordu. Ben de “Oynamak isterim tabi ki abi“ dedim. Telefonda görüştüğü kişi Yıldırım Demirören’miş, bana hemen gelsin imzayı atsın o zaman demişler. Sonra Deniz Atalay ile Ankara görüştük ve Istanbul’a geldik. İmzayı attım ama sonra transfer gerçekleşmedi, kısmet değilmiş. Sonra da Rizespor’a gittim.

Rizespor’da yaşadığın şampiyonluğun ardından Süper Lig takımlarından Elazığspor’a transfer oldun ve takımın ligden düşmesine rağmen 16 gol attın. Süper Lig’d ki ilk sezonunu bizlere anlatır mısın?
Ben ilk transfer olduğumda takımın başında Mitrovic vardı, bırakın 11’i kadroya girmekte zorlanıyordum. Daha sonra takımın başına Güvenç Kurtar geldi, Effa’nın yanına beni koydu ve ben golleri atmaya başladım. Güvenç hoca daha erken takımın başına gelseydi belki de gol kralı olacaktım. Ayrıca Elazığspor’da çok iyi sezon geçirmiştim ama Milli Takıma çağrılmamıştım, ona çok üzülmüştüm. 

Elazığspor lig düşmesine rağmen Yunus Altun’un kariyeri Süper Lig’de devam etti. Önce Malatyaspor ardından Diyarbakırspor’da forma giydin ama Süper Lig’de kalıcı olamadın. Bu kendi tercihin miydi?
Ben Malatyaspor’da yarım sezon kaldım ve 5 gol attım. Fakat ilk yarının sonlarına doğru Aykut Hoca ile bir sıkıntı yaşadım ve yaklaşık 1 ay idman yapmadım haliyle performansım düştü. Onun ardından tam hazır olmadan Diyarbakırspor’a gittim ve sezon sonu doğru beni Bursaspor istedi. Bursaspor da benim hayalimde oynamak istediğim takımlardan biriydi. Çocukluğumun takımıydı, hep içimden Bursaspor’da oynayacağım diyordum. O dönem Levent Kızıl beni arayarak “Gelir misin” dedi. Hiç düşünmeden gittim; şampiyon olduk, rekorlar kırdık, yılın futbolcusu oldum. Süper Lig’de devam edebilirdim ama Bursaspor faktörü beni tekrar bir alt lige getirdi.

Bursaspor’un ardından Mardinspor, Kocaelispor, Etimesgut Şekerspor ve ardından İzmir’e geliyorsun ve Karşıyaka’da son anda kaçırdığınız üst lig var. Neler hissettin o dönemde?
Etimesgut Belediyespor ile gol krallığı yaşamıştım ve tekrar 1. Lig’e transfer oldum. Karşıyaka ile final oynadık fakat 114. dakika da yediğimiz gol nedeniyle bir üst lige çıkamadık. Karşıyaka’nın Süper Lig’e en çok yaklaştığı sezonlarda biriydi, büyük üzüntü yaşamıştık.

Bucaspor ile yaşadığın şampiyonluk öykünü bizimle paylaşır mısın?
Biz o sene düşer dedikleri takımı şampiyon yaptık, ben de bütün maçlarda forma giymiştim. Genç ve tecrübeli isimlerin harmanlandığı bir kadromuz vardı. Cenk Tekelioğlu, Bekir Yılmaz, Mehmet Battal,  Sercan Kaya, Erkan Taşkıran, Yılmaz Özlem, Erman Güracar ve daha birçok önemli isim vardı kadromuzda. Yeri geldi Mehmet Batdal maçı aldı, yeri geldi Yılmaz Özlem maçı aldı, yeri geldi Sercan Kaya aldı, yeri geldi ben maç aldım. Çok güzel arkadaşlık uyumumuz vardı.

 Bucaspor ile tekrar Süper Lig’de forma giyme şansı yakalamıştın, niye ayrıldın ? Hocanın tasarrufu muydu?
Bülent Uygun istememişti o dönemde, zaten şampiyon kadronun %90’ı gönderilmişti. Biz o dönemde çok üzülmüştük, çünkü takım borçlanıp düşmüştü. Çıktığımız sezon bizi kadroda tutsalardı düşsek bile borçlanıp düşmezdik. Biz Akhisar modeli olabilirdik ama gönderildik. Birçok yeni isim alındı ama ne yaptılar en fazla 5-6 gol attılar. Ben kadroda olsaydım en az o kadar atardım zaten. Benim Süper Lig geçmişim ve sürekliliğim de vardı.

Çaykur Rizespor 'dan sonraki süreçlerde çok takım değiştirmen dikkat çekiyor. Bunun nedeni bize açıklar mısın?
Hep şampiyonluğa oynayan takımlarda forma giydim, şimdi Murat Akın’ın gittiği takım çıkıyor geçmişte de ben öyleydim. Mersin’i de sayarsak 4 şampiyonluğum var, ayrıca oynadığım 6 final var. 

Oyun profilin olarak “golü koklayan, nerede duracağını bilen” yorumları yapılıyordu senin için. Katılıyor musun bunlara?
Öyleydim. Bizim işimiz gol atmaktı, geldi mi atardık golümüzü. Ekstra birşey yapmamıza gerek yoktu.


İzmirli değilsin ama Izmir’de yaşıyorsun. Ayrıca Karşıyaka, Buca, Altay gibi köklü kulüplerde de forma giydin. İzmir’in uzun süredir Süper Lig’de bir ekibi yok. Bunun nedenini neye bağlıyorsun?
Ben forma giydiğim 3 İzmir takımında da 10 numaralı giymiş bir isim olarak kulüplerin yanlış yönetimine bağlıyorum. İzmir taraftarı başarıya aç. Ama bu sene ben Göztepe’nin başarıya ulaşacağını düşünüyorum. Hatta bunu da ilk defa buradan söyleyeyim: Göztepe’nin Süper Lig’e çıkacağı ilk maçta Göztepe forması giyeceğim, İzmir için bir adım atılacaksa bizde buralarda oynamış biri olarak destek vereceğiz.

Çok güzel ve uzun bir kariyerin var, beraber oynadığın en iyi 11’i say desek kimleri söylersin?
Çok iyi futbolcular ile oynadım. 11’den ziyade; Cenk Tekelioğlu, Kürşat Duymuş, Erman Güracar, Egemen Korkmaz, Ömer Aysan, Serkan Reçber, Serdar Topraktepe, Cornel Frasineanu, Erkan Taşkıran, Burak Akdiş, Yasin Sülün, Okan Öztürk, İbrahim Dağaşan gibi isimlerle oynadığım için mutluyum.

Çok iyi futbolcularla birlikte oynadın, futbolculuk döneminde örnek aldığın birisi var mıydı?
Aykut Kocaman diyebilirim, Fenerbahçe’de beraber oynamıştık zaten. Çift kalelerde Boliç ile Atkinson ilk 11 oynuyordu diğer takimda da ben ve Aykut hoca oynuyordu. Ayrica efsane Romario’yu da örnek almıştım. Mesela Fenerbahçe’nin hocası Brezilyalı Pereira’ydı o dönem, beni Romario diye çağırırdı.

Uzun bir kariyerin oldu, kariyerinde unutamadığın bir anını paylaşabilir misin?
Elazığspor forması giyerken Beşiktaş’a attığım gol ve Rizespor’da forma giyerken Dardanel maçından önce sakatlığım vardı, arkadaşlarıma başarı dilemek için soyunma odasına indim. Bir baktım 18’de ismim var. O zaman takımın başında Hikmet Karaman var, hocaya bu durumdan bahsettim ve bana “ vallahi seni kadroya alacağım, senin orada durman yeter” dedi bana. Arka adale sakatlığım var, maçın sonuna doğru beni oyuna aldı ve gol atmıştım. Maçı kazandık ve şampiyonluk yolunda önemli bir maçtı. Hikmet Karaman maçtan sonra bana “ bak ben seni boşuna mı aldım kadroya burada duan yetiyor “ dedi.

Şu an aynı zamanda yorumculuk yapıyorsun, futbola yönelik başka planın var mı?
Elbette var, kesinlikle teknik direktörlük yapmak istiyorum. Bu konuda çalışmalarım var.

          Profesyonel kariyerinde oynadığı 490 maçta tam 212 gol atmayı başaran, kariyerinde 4 şampiyonluk 6 final yaşayan efsane golcü...

Röportaj: Erman Kılıç


          Transfer Merkezi'nin bugünkü konuğu uzun yıllar Süper Lig'de forma giydikten sonra bu sezon başında Menemen Belediyespor'a transfer olan Erman Kılıç. Sivasspor formasıyla gösterdiği başarılı performansla Galatasaray'a transfer olan Erman Kılıç, sarı-kırmızılı takımda forma şansı bulamadan Eskişehirspor'a gönderilmişti.

Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğin için teşekkür ederiz, klasik bir soru ile başlamak gerekirse futbola nasıl başladın?
Ben futbola Bergama Belediyespor’da başladım, o zaman babam beni altyapıya yazdırmış. Yani futbola başlamamda babamın büyük katkısı var.

Bergama Belediyespor’da gösterdiğin iyi performansın ardından sırasıyla Aliağa ve Elazığspor'da forma giydin. 24 yaşında İstanbul Büyükşehir Belediyespor formasıyla ilk kez Süper Lig’de forma giydin. Süper Lig’deki ilk sezonunu bizimle paylaşır mısın?
Elazığspor forması giydiğim dönemde iyi performans göstermiştim, daha sonra Abdullah Avcı beni arayıp görüşmeye çağırmıştı. Gittik, görüştük ve anlaşmıştık o dönemde. Altyapısı iyi olan bir futbolcu değildim, Süper Lig’e ilk gittiğimde eksiklerimin olduğunun farkındaydım. Bu anlamda eksiklerimin gidermesinde ve futbolumun gelişmesinde Abdullah Avcı‘nın katkısı büyüktü. İstanbul Büyükşehir Belediyespor’daki ilk sezonumda golcü kimliğim öne çıkmamıştı ama asistlerim ön plandaydı. Daha sonra bir sezon daha burada oynayıp Sivasspor’a transfer oldum.

Süper Lig’de ilk kez forma giydiğinde 24 yaşındaydın, daha genç yaşlarda bu düzeyde forma giyseydin kariyerinin daha farklı yönde gelişeceğini düşünüyor muydun?
Elbette, biraz erken yaşta bu sıçramayı yapsaydım muhtemelen daha fazla Süper Lig’de forma giyerdim. 30 yaşında Galatasaray yakalamış bir futbolcu değil de 24-25 yaşında Galatasaray’a transfer olan bir futbolcu olabilirdim.

İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un ardından Türk futbolunda adının duyulmasını sağlayan Sivasspor’a transfer oldun. Burada Avrupa maçına da çıktın. Sivasspor’da forma giydiğin dönemi bizimle paylaşır mısın?
Sivasspor’a transfer olduğum dönemde takım olarak bizden beklenti büyüktü. Ancak o dönemde yaşanan kadro değişimi uyum sürecini biraz uzattı. O dönemde takım olarak düşüş yaşadık hatta Süper Lig’de kalmayı da 3-4 maç ile kurtardık. Uyum sürecini takım olarak atlattıktan sonra benim için son 2-3 sene zirve yaptığım zamanlardı.

Galatasaray’a transfer olma ve ayrılma sürecini bizimle paylaşır mısın?
Sivasspor ile 3 yıllık sözleşmem vardı, daha sonra 1 yıl daha uzattım. Menajerim Galatasaray’ın beni istediğini söyleyince doğal olarak gitmek istedim. Böyle bir macera yaşadık, aslında her şey güzel gidiyordu ama Fatih Hoca'nın 3 ay takımla beraber çalışmama rağmen beni kadroya almaması muallakta kalmama neden oldu. Kendi kararım ile ayrıldım diyebilirim.

Peki Galatasaray formasıyla çıktığın ilk maç Fenerbahçe’ye karşı Süper Kupa maçıydı. İyi de performans göstermiştin. O finali birde senden dinleyelim
Küçüklüğümden beri Galatasaraylıydım, Süper Kupa’yı kazanınca göz yaşlarıma hakim olamamıştım.

Peki Galatasaray’a transfer olduğun dönem Beşiktaş iddiası da vardı, bu doğru muydu?
Evet hatta Beşiktaş ile görüşmeye gidecektim ama Fatih Hoca'nın ısrarı nedeniyle Galatasaray’ı seçtim.

Geçtiğimiz sezon Antalyaspor formasını 1-2 kez giydin ve kadro dışı kaldığın süreç vardı. Bunun nedeni neydi?
Aslında hiçbir nedeni yoktu. Yusuf hoca transferin bitmesine 3 gün kala beni yanına çağırıp kulüp bulmamı söylemişti. Şok olmuştum, gittik başkan ile görüştük ama bir sonuç çıkmamıştı.

Süper Lig’de çok iyi geçirdiğin sezonlar var ve Galatasaray transferinden önce oldukça istikrarlıydın. Abdullah Avcı ile çalışmıştın ve daha sonra Abdullah Avcı Milli Takımın başına geçtin. Milli Takım'a çağrılmayı bekledin mi bu dönemde?
Abdullah Avcı’ya bundan dolayı bir kırgınlığım vardı, hatta çağrılmayı beklediğime dair bir mesajım olmuştu ve bu o dönemde medyaya yansımıştı. Abdullah hocanın Milli Takımı açıkladığı hafta sonu Beşiktaş ile maçımız vardı. Ben çok güzel oynamıştım hatta gol de atmıştım. Bu maçtan sonra Milli Takıma çağrılmayı beklemiştim ama olmadı.


Menemen Belediyespor’a transfer olma sürecini bizimle paylaşır mısın?
Tatilde olduğumuz dönem de menajerimin Suat Hoca ile görüşmesi oldu. Bende Suat Hoca ve başkanımız nedeniyle burayı tercih ettim. Ayrıca ben Bergama’da yaşıyorum, evimin burada olması da burayı seçmemde bir nedendi.

Sezon başından bu ana dek takımın ve kendi performansını değerlendirir misin?
Biz aslında şu an daha iyi bir puanda olabilirdik, sezon başından bu yana takımızda ciddi sakatlıklar meydana geldi. Öyle böyle sakatlıklar yaşamadık, şu an bile iskelet kadrodan 6-7 arkadaşımızın sakatlığı var. Buna rağmen zirveye oynuyoruz. Kendi performansıma gelecek olursam sezon başı kampında oldukça iyi çalıştım, ardından bir sakatlık geçirdim ve 2 aya yakın uzak kaldım. Döndüm tekrar bir adele sakatlığım oldu. Ancak şuan oldukça iyi durumdayım, iyi çalışıyorum ve taşın altına elimizi sokmaya başladık.

Şampiyonluk yolundaki en büyük rakipleriniz kimler? Ligin değerlendirmesini alalım bir de.
Daha 13-14 hafta var, bu ligde daha önce oynayan Ertuğrul abi ve kaleci Bayram ligin tecrübeli futbolcuları olduğu için sürekli fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bu ligde 7-8 puan farka sakın aldanmayın, son hafta bile işin renginin değişebileceğini söylüyorlar. Bence de şu dakikadan sonra 5-6 maçlık seri/hava yakalayan şampiyonluğa en yakın takım olacak.

          Transfer Merkezi 'nin bugünkü konuğu uzun yıllar Süper Lig'de forma giydikten sonra bu sezon başında Menemen Belediyes...