19 Şubat 2014 Çarşamba

Brezilyalı Profesyoneller ve İlginç Hikayeleri


       Bugünkü yazımda, zamanında taşınma raddesine kadar geldiğim Brezilya'nın, sporcularının profesyonel  yaşamlarına dair ilgimi çeken ve ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bazı bildiklerimi aktarmaya gayret edeceğim. Bildikleriniz de olacaktır, hep beraber hatırlamış oluruz.

       Olaylara bakış açılarındaki duygusal etmenler, bütün örneklerin ortak noktası olacak.

       José Roberto Gama de Oliveira (Bebeto) ve Beşik Sallama Hareketi

       94' Amerika dendiğinde bütün futbolseverlerin aklında kalan en aşina karelerden biridir şüphesiz, Brezilya'nın Hollanda'ya karşı verdiği mücadelede takımın 2. golünü atan Bebeto, o günlerde (7.7.1994) Dünya'ya gözlerini açan oğlu Mattheus'a ithafen yaşadığı gol sevinciyle izleyen herkesin kalbine dokunmuştur.

       Mattheus, bugün 20 yaşında ve ülkesi takımlarından Flamengo'da forma giyiyor. Her geçen gün pozitif ivmeyle yükseliş gösteren bir kariyer inşa etmekte.  

       Daha sonra bu kutlama bir fenomene dönüşmüş ve yeni evlat sahibi olmuş her futbolcunun, gol sevincindeki zürriyet bildirisi haline gelmiştir.

Adriano Leite ve Babasının Kaybı Ertesinde Mumla Aranan Eski Günleri

       Adriano, 2004'ün sonuna gelinirken bir trajediyle sarsılır. En büyük destekçisi olan babası Almir, henüz 44 yaşındayken kalp krizinden hayatını kaybetmiştir.  Baba - Oğul ilişkisini, her çocuğun gıpta edeceği bir düzeyde tatmış olan Adriano için babası Almir, en büyük motivasyon kaynağıdır, hatta sadece onu mutlu etmek için oynadığını deklare ettiği açıklamaları da olmuştur zaman zaman.

       Bu kaybın ertesindeki sezonunu, resmi maçlarda 40 gol atarak tamamlayan Adriano, acısını daha fazla erteleyemez ve bu erteleme sürecindeki birikmişliğin neticesi olarak alkol bağımlılığı kapısını çalar. Çok kısa bir sürede göstermiş olduğu performansla "İmparator" lakabına layık görülen Adriano, hızla kilo alır ve disiplin zaafiyetleri göstermeye başlar.
 
       Futbola dair tüm hırslarını bir anda kaybettiğini dile getiren Adriano'nun dünyası bir anda, hızlı arabalarla yapılan ekstrem denemeler, hayat kadınları ve alkol ekseninde dönmeye başlamıştır.

       Kulübü Inter, bu duruma her ne kadar hassasiyetle yaklaşıp Adriano'ya yardımcı olmaya çalışmışsa da, Adriano'nun kendisine faydası yokken profesyonel bir fayda sağlayabilmesi mümkün olmamıştır, gemileri yaktığı aşikardır ve ülkesine dönüşünün ardından hepimizi "Acaba bir gün tekrar.." dedirten sürece sokmuştur.  

       Oynadığı dönemde büyük hayranıydım, artık 32 yaşında, hırslanamayacak kadar tok ve vazgeçmiş görüntüsünden birşey kaybetmiş değil, maalesef.

    David Luiz & Thiago Silva Dostluğu

       Pozisyonları itibariyle nadiren yaşadıkları gol sevinçlerinde, birilerini işaret eder tarzda parmaklarını havaya kaldırışları bende hep en amiyane tabirle "Acaba tribünde bacıları veya zevceleri mi var da jest yapıyorlar" tarzında magazinel bir merak uyandırırdı, cevabı bulduğumda duygulanmamak imkansız oldu.

       Bunu anlatmak için kelimeleri zorlamayacağım, yukarıdaki kare yeterli olacaktır, sözde mezara kadar olmayan dostluklar da varmış, evet.

Diego Costa ve Reddettiği Milli Takım Daveti

       2013'ün son çeyreğinde , Diego Costa, ülkesi Brezilya'da düzenlenecek Dünya Kupası için aldığı Milli Takım davetini reddettiğinde bir anda gündeme oturmuştu. Çoğu turnuvanın favorisi olmaya aşina olan Brezilya ve o kültürde yetişmiş insanlar da bu duruma ne tepki vereceklerini şaşırmış olacaklar ki, Diego Costa aleyhine, biraz da abartılı bir kontra-propaganda başlattılar. Ayrıca, Brezilya Futbol Federasyonu, Adalet Bakanlığına başvurarak Diego Costa'nın vatandaşlıktan atılmasını istedi.

       Benim fikrim, Diego Costa'nın aidiyet hissinin ona değer verilen yere ait olduğu, yani İspanya'ya.  Bu kararın tamamen duygusal olduğunu düşünüyorum, kinayesiz ve gerçek manasıyla.

       Brezilya Milli Takımı Hukuk İşleri Direktörü Carlos Eugenio Lopes, "Hiç kuşkumuz yok ki Costa baskı altında İspanya Milli Takımı'nı seçti, tercihi tamamen ekonomiktir. Biz de buna karşılık önlemlerimizi alacağız" sözlerini sarfettiğinde gülmüştüm, ne ekonomisiymiş o? Yerli olunca daha fazla para kazanması durumu İspanya'da geçerli değil. Duygusal ve reaktif açıklamaların her ülkede mevcut olabileceğini de görmüş olduk böylece. Birkaç kez gittiğim Brezilya'da gözüme en çok çarpan şeylerden biri aşırı milliyetçi olduklarıydı, o nedenle bunların hiçbirine şaşırmıyorum.

       Dünya Kupası'na istinaden verilen billboard ilanlarından tutun, turnuvayı anımsatan herhangi en ufak bir şeyde hep Diego Costa üzerinden göndermeler yapılarak reklamlar yapılmaya başlandı. 

       Mesela bu, Ceará Motor isimli Brezilyalı otomotiv firmasının reklamı. Yazının türkçe çevirisi “Diego Costa’nın aksine, bu araba Brezilyalıları gururlandırıyor.”

       Kampanyanın radyo için hazırlanan reklamı ise daha trajedik. Brezilyalı bir futbol spikerinin ağzından dinlediğimiz Dünya Kupası Finali maçında Brezilya, İspanya’yı 1-0 yenmektedir. Son dakikada Brezilya aleyhine bir penaltı çalınır, topun başına Diego Costa gelir ve penaltıyı kaçırır.  Dünya Kupası'nı kazanan Brezilya adına spiker şöyle bağırmaktadır: “Chupa, Diego Costa!”   Yani, ayıptır söylemesi, şöyle birşey oluyor : “Diego Costa, bu da sana ... ”

İki Efsane Dövüşçünün Kontratlarındaki Enteresan Madde

       Bu isimler, Mauricio 'Shogun' Rua ve Wanderlei 'Wand' Silva, yani ikisi de artık emeklilik yaşlarına gelmiş fakat yakın geçmişte efsane olmuş dövüşçüler. MMA (Karma Dövüş Sanatları) müsabakalarına ilgili olanlar isimlere yabancılık çekmeyecektir.

       Rua ve Silva'nın arkadaşlıkları çocukluk dönemlerinden bu yana süregelen bir arkadaşlık. Tıpkı David Luiz ve Thiago Silva örneğinde olduğu gibi.

       Hem Rua hem Silva, kariyerlerine başlarken de, en iyi dönemlerinde de, en kötü dönemlerinde de, her türlü reyting kaygısından hevesli sponsoru ve menajeri refüze ederek ömürleri boyunca birbirleriyle müsabaka yapmalarının talep edilmesinin söz konusu dahi olmayacağına dair kontratlarını yenilemekteydiler ve halen sürdürmekteler.

       İkisi de aynı siklette ve aynı organizasyonda yıllardır bir çok rakiple karşı karşıya geldiler ama bir kez olsun maç yapmışlıkları vaki değil, hatta bu yönde cazip bir teklif veya herhangi bir ısrara bile müsama göstermediler, bir kez bile.

       Bir düşünsenize, filmlere konu olmuş bir klişenin gerçek olduğunu. Yani adamların reddettiği durumun ne denli büyük bir reklam gelirine ve hasılata karşı konulan tavır olduğunu söylemeye çalışıyorum. Bugüne kadar Serena Williams & Venus Williams maçlarına karşı duyulan heyecanı bir kaç katıyla çarpmak lazım, işin içinde dövüş ve iki tane efsane var. Böyle birşey olmadı ve olmayacak. İkisine de büyük saygı duyuyorum.

[ Böyle bir maç olsaydı, Rua sopa garibi yapardı Silva'yı, aramızda kalsın ;) ] 

Alex De Souza, Fenerbahçe'den Ayrılışı ve Eşiyle Tanışma Hikayesi

       Brezilya’nın varoşlarından gelen Alex ve Suriye asıllı zengin bir ailenin kızı olan Daianne'in hikayesi, Türk filmi tadında. Tanıştıklarında Alex, Coritiba kulübünün bir futbolcusu, Daianne’in babası da o kulübün başkanıydı. Ayrıca Alex'in babası da başkanın şirketlerinden birinde çalışan bir işçiydi. Bu durum Alex'i daha iyi olmaya motive ederek, taraflı tarafsız hepimizin gönlünde taht kuran Alex haline getirmiş yani, Daianne sağolsun diyebiliyorum. Hikaye aslında uzun, ama burada noktalayıp Fenerbahçe'den gönderilişine geçmek istiyorum.


       Gönderilişindeki yakışıksızlığı hala yediremem, türkî ihtiraslara kurban edildiği görüşündeyim. Küçük gündemlere sahip insanların, böyle gündelik ihtiraslarına karşı koyabilen otoriteler, o gün de otoriter kalabilseydi keşke diye düşünüyorum halen, keşke başkan da o küçüklüğe alet olmasaydı, neyse uzatmak istemiyorum, sinirleniyorum.  

       Bir Galatasaraylı olarak, her yabancı Alex gibi olsa diyebiliyorum. Efendiliğiyle, yıllarca koruduğu ve geliştirdiği aile babası imajıyla, bence içimizden biridir Alex. Diliyorum ki bir gün, Alex'in Fenerbahçe teknik direktörlüğü bahsi, bir Fenerbahçe başkan adayının seçim vaadi olacaktır.

      Ronaldo ve Kronik Diz Sakatlığının Perde Arkası

       Bu bahsi sona sakladım, çünkü bütün örneklerdeki duygusallık ortaklığından muaf ve daha spekülatif bir hikaye.

       Yukarıda da bahsettiğim gibi, 2010 yılında Brezilya'ya taşınmayı ciddi ciddi düşünüyordum, bir muhtemel evlilik münasebeti söz konusuydu. Sık aralıklarla birkaç defa Brezilya'ya gittim geldim ve tesadüfen de olsa enteresan bir bilgi edinmiştim.

       Ronaldo, kariyerinin başında bir seçim yapmış, bu seçim Brezilya'da üç aşağı beş yukarı bilinse de Dünya'da pek bilinmiyor sanıyorum, yıllardır gazete, dergi takip ederim ulusal/yabancı, hiçbir yerde rastlamadım, varsa da tekrara düştüğümden dolayı peşinen özür dilerim.

       Ronaldo henüz 17-18 yaşlarındayken, Cruzeiro kulüp doktoru diyemiyorum çünkü akıl hocası hüviyetindeki dışarıdan bir tanıdık doktor muydu acaba diyorum bir yandan, tam hatırlayamıyorum kusura bakmayın, o doktoruyla bir ihtimalin olabilirliğini ölçüp biçmişler, o mevzu da hikayeyi başlatıyor.


       Ronaldo, bacaklarının çok güçlü olması için uğraşıyormuş o günlerde ve bu doktoru, ona çok riskli bir öneriyle gelmiş. Prematüre doğan buffaloların anatomik gelişimini tamamlaması amaçlı veterinerlerce kullanılan bir ilaç varmış, hayvanların erken doğumdan mütevellit güçsüz bacaklara sahip olmaları yürüyüşlerine engel teşkil ettiğinden, bu ilaç ekseriyetle baldır bölgesini güçlendiren nitelikteymiş.

       Ronaldo en ufak bir tereddüt dahi göstermeden hemen bu ilaca başlamak istemiş fakat doktoru onu uyarmış ve ilacın insandaki etkilerini kestiremeyeceklerini ve haliyle, bacakları insani gelişimden fazlasına tabi olacağı için, sahip olacağı kariyerin ne kadar süreceğini öngöremediğini, işine mi yarar yoksa zarar mı verir paradoksuna kuşkuyla yaklaştığını dile getirmiş ve bu acabalar üzerine müzakere etmişler.

       Ronaldo'nun yaşadığı sakatlıklara bakarsak, dizlerinin baldırlarını taşıyamadığını görüyorum en sokaktaki insan gözüyle bile baktığımda. Bu duyduklarımı değerlendirdiğimde çok olabilir bulmuştum bu durumu ve Ronaldo'nun kariyeri de nitekim, uzun sürmedi. Brezilya'da bu durumu bilen ve konuştuğum birkaç kişi hikayenin olabilirliğini yüksek buluyordu ve ben de ikna olmuştum açıkçası, sizlerle de paylaşmak istedim, doğrudur yanlıştır.

       Vaktini ayırıp okuyan herkese teşekkür ederim, ayırdığınız vakte değebilmesini umuyorum.

                            Hazırlayan: Yiğit Can ERTUNÇ
Transfer Merkezi

Transfer, Röportaj, Araştırma, Analiz

www.TransferMerkez.com

4 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş. sıkılmadan okudum

    YanıtlaSil
  2. Çok mutlu oldum, sağolasın.

    YanıtlaSil
  3. çok sağlam yazı ellerine sağlık üstat. özellikle ronaldo'nun olayı çok ilginçmiş, eğer doğruysa incelenip üstüne kafa yorulması gereken bir konu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler.
      Haklısın, böyle birşey olmuşsa hayatıyla nasıl kumar oynayabildi, bu nasıl bir hırstır ve illegal sayılmaz mıydı diye düşününce ben de zihnen yoruluyorum açıkçası :)

      Sil