2 Mart 2017 Perşembe

Röportaj: Serhat Pekmezci (Altınordu)


          Transfer Merkezi'nin bugünkü konuğu Altınordu Şef Scout'u (Oyuncu İzleme Bölüm Yöneticisi) Serhat Pekmezci. 1977 doğumlu Serhat Pekmezci ile Altınordu Futbol Akademisi'ni, ülke futbolunu ve scouting işinin önemini konuştuk.

Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler, Serhat Pekmezci kimdir? Sizi tanıyarak röportajımıza başlayalım.
Ben teşekkür ederim. 1977 Kocaeli doğumluyum. Küçük yaşlardan beri müziğe ilgim varmış. Org ve mandolini 4-5 yaşlarında öğrenmişim. Sonra hayatıma yüzme girmi,. 9 yaşıma kadar hep yüzmüşüm. Sonra babamın memuriyetin dolayı İzmir'in sahil kasabası Gümüldür’e geldik. Bu dönemden sonra hayatımda futbol ve okumak dışında bir şey olmamış maalesef. Mahallede top oynarken İzmirspor'un altyapısına geçtim. 17 yaşında Denizlispor'a transfer olup profesyonel oldum. 7-8 senelik profesyonel bir futbol hayatım oldu ve 25 yaşımda futbolu bıraktım. Antrenörlük eğitimi için Celal Bayar Üniversitesi'ne birincilikle girip birincilikle bitirdim. Daha sonra Marmara Üniversitesi'nde Futbol Yönetimi üzerine yüksek lisans yaptım. Bu süreçte 7 yıl Süper Lig ve 1. Lig'de yardımcı antrenörlük, bilgisayarlı maç analizi, atletik performans antrenörlüğü gibi futbolun birçok yan dalını öğrenerek antrenörlük hayatıma devam ettim. 2009 yılında evlendikten sonra 3 yıl aktif olarak çalışmadım ancak sürekli maç izledim. 2012 yılında eşimin hamile olduğunu öğrendiğim zaman ''acaba oğlum olsa ve futbola merakı olsa nasıl bir yerde eğitim alır da hayalini gerçekleştirebilir?'' diye düşünürken Altınordu ile yolumuz kesişti. İlk sene A Takım için rakip analizinde ve oyuncu izleme bölümünde çalıştım, sonraki 4 sene tamamen 7-17 yaş arası akademinin oyuncu izleme bölümü yöneticiliği yaptım. Bir ekip kurup bugünlere kadar geldik.

A Takım'dan bağımsız 7 kişilik bir ekibe sahipsiniz, çalışma prensibiniz nasıl?
Ülkemizde henüz oturmamış bir düzen scouting ve oturması çok önemli. Çünkü scouting departmanı kulübün standardını ve yönünü belirler. Biliyorsunuz Altınordu'nun kırmızı çizgileri var. Bunlardan birincisi tamamen kendi akademisinden/eğitim kurumundan yetiştirdiği oyuncular ile profesyonhel liglerde mücadele edip, Avrupa'ya gitmek. İkincisi ise bu topraklarda doğmuş ve büyümüş çoçuklarla hayalini gerçekleştirmek. O yüzden mutlak surette bir sistem kurmanız şart. Bizim için sistem kurmak şu açıdan önemliydi. Altınordu hedefleri için bu organizasyonu kurduğunda önünde model alacak bir örnek yoktu. Bunu yapmakla aslında sırtına büyük bir sorumluluk yükledi.  30 milyon genç nufusa sahip bir ülkeyiz. Ben hep söylüyorum: ''Biz Alman değiliz, biz Latin Amerikalı değiliz, biz Çinli değiliz. Bizim zengin bir turkuaz genetiğimiz var.''
İyi bir model olmak adına cevabı baştan alacak olursak; Öncelikle çocukları nerede keşfedebileceğimizin bir haritasını çıkardık, izlemediğimiz bir organizasyon yok neredeyse. İzlediğimiz tüm müsabakaları veritabanımıza işliyoruz. İçlerindeki en doğal yetenekleri ve algısı yüksek çocukları tespit ettikten sonra kulübünden izin alıp ailesini tanıyoruz. Bütün kriterler pozitifse hangi yaş olursa olsun o kardeşimizi tesislerimizde 4-5 gün misafir ediyoruz. Adaptasyonuna, saha dışındaki davranışlarına, uyumlu olup olmadığına, kötü alışkanlığı var mı yok mu, belli bir terbiyede mi, uyku alışkanlığına, yemek alışkanlığına bakıp pozitifse transfer ediyoruz.

Scouting departmanı ve kavramı ülkemizde henüz oturmuş bir sistem değil, bu kavramı sizin gözünüzden dinlemek gerekirse neler söylemek istersiniz?
Bu scouting kavramı yaklaşık 100 yıl önce Amerika Futbol Ligi'nde başladı. Avrupa'da da son 20-25 yıldır ciddi anlamda gündemde. Ancak ülkemizde kulüpler dernek yasasına göre yönetildiği için yönetimlerin kalıcılığı çok fazla yok. O yüzden oturmuş kemik bir scouting departmanı yok. Scouting departmanları da olmayınca bu konu çok fazla önemsenmiyor, özümsenmiyor. Mesela Porto, Shakhtar Donetsk, Borussia Dortmund örnekleri var. Avrupa'daki dev kulüplere baktığımız zaman bütün sportif direktörlerin aslında scoutingden geldiğini görürüz

Biz Altınordu'ya oyuncu scout ederken aslında ülkenin futbolunu da scout ettik. Amatör kulüpler ne durumda? Antrenörlerin eğitimleri ne durumda? Pedagojik formasyonları var mı? Doğal yetenek nedir? Çocuklar neden futbolu 15 yaşında bırakıyor? Neden az sayıda lisanslı futbolcumuz var? Bunların hepsinin fotoğrafını çektik. Çekerken de ister istemez belli projeler ve organizasyonlar aklınıza geliyor. Biz en temelinden başladık.

Ayrıca kurumlar arası iletişim ve ilişki çok önemli. Şimdi Türkiye'de sportif direktörlük kavramı biliyorsunuz teknik direktörün ensesinde Demokles'in kılıcı gibi duruyor.  Halbuki yönetim kadrosuyla, teknik direktör kavramı arasında bir uyumdur o. Sportif direktör hep kalır, yönetim hep kalır, teknik direktörler değişebilir ancak scouting departmanı da hep kalabilir. En önemlisi potansiyel ve performans ayrımın teknik direktörden ziyade scoutlar daha iyi yapar. Çünkü teknik direktörün A Takım ile ilgilendiği için çok fazla oyuncu izleme zamanı olmaz. Mesela oyuncuları tanımayan bir teknik direktör takımın başına geliyor ve 8 tane oyuncu aldırıyor, 3 ay sonra çalıştığı takımdan ayrılıyor. Yeni gelen teknik direktör geliyor bu takımı ben kurmadım diyor yine gidiyor. Yani çok fazla sistemli bir yapı olmuyor. Saatlerce konuşulacak konu bunlar. Altınordu'nun bulup doğru bir şekilde eğitip piyasaya çıkarttığı isimler benim konuşmamdan daha etki yaratacaktır. Cengiz gibi Çağlar gibi, bunların sayısını arttırmamız gerekiyor.

Çağlar Söyüncü ve Cengiz Ünder demişken keşfedilme hikayelerinde siz var mıydınız?
Keşfedilme hikayelerinde ben yoktum ama şu anlatılabilir; Çağlar Söyüncü Bundesliga'da tüm rekorları alt üst etti. Avrupa'da ciddi anlamda genç nufüsün azaldığını görüyoruz. U12 Cup'ta bizim dost kulübümüz Athletic Bilbao şampiyon oldu. Onların altyapı direktörüne ''Türk oyuncular ile sizin oyuncularınız arasında ne farklar var?'' diye sordum. Bana ''sizin oyuncularınız çok yetenekli, bizim oyuncularımızın hepsi çok becerikli'' dedi. Acaba dedim bunu tercüme eden arkadaş yanlış mı tercüme etti, tam anlatamadı mı diye anlamaya çalıştım. Soruyu sorduğum kişi daha sonra konuşmaya devam ederek ''Sizinkiler doğaçlama oynuyor, doğal yetenekleri var ama biz vasat futbolculara nasıl oynanması gerektiğini öğretiyoruz. Eğer siz beceri kısmını halledebilirseniz Almanya'yı, Brezilya'yı çok rahat geçersiniz'' dedi. Aslında kanayan bir yaraya parmak bastı. Yani Çağlar'ın Almanya'ya gidip bütün rekorları alt üst etmesi hemen adapte olması beni çok şaşırtmıyor. Sadece Altınordu için konuşmuyorum, ülkemizde çok yetenekli ve atletik yüzlerce çocuk var. Ancak Türkiye'de neden futbolu bırakma yaşı 15 bunun irdelenmesi gerek.


Altınordu'da 5. seneniz. İlk geldiğiniz zaman ile şu ana kadar değişen şeyler neler?
Neredeyse antrenman sahamız yoktu. Neredeyse diyorum çünkü haksızlık da etmek istemiyorum. Başkanımız Sayın Seyit Mehmet Özkan'ın ilk hamlesi bu oldu. Çünkü istediğiniz kadar yetenekli bir isim bulun çok iyi eğiteceğinizi de iddia edin ama bunun için bir alana ihtiyacınız var. Selçuk'ta İsmet Orhunbilge Tesisleri’mizde 8 adet sahamız var. Torbalı'da Metin Oktay Tesisleri’mizde  Altınordu Futbol Meslek Okulu’muz var. Orada 2 adet doğal çim sahamız (Gündüz Tekin Onay,  Serpil Hamdi Tüzün), 1 adet sentetik sahamız (Doğan Emültay), 1’er adet kaleci (Mustafa Balöz) ve forvet (Cengiz Kocotoros) özel çalışma alanımız, çoçuklarımızın yatakhanesi, yemekhanesi, özel dinlenme odaları olan bir yer. İzmir Merkez Yeşilyurt Sait Altınordu Tesisleri’mizde yine kulübümüze ait 4 adet suni çim sahalarımız var. Bir defa tesis anlamında büyük aşama kaydettik. Ve bunu devam ettiriyoruz. Bakın sahalarımızın isimleri Türk futboluna ve özkaynak modeline katkı koymuş isimlerden oluşuyor. Vefa çok önemli…

1. Lig'de yabancısız oynamak büyük hayalcilik, bunun başaramazsınız mümkün değil iddiaları yerle bir oldu. Şu an yabancımız yok ve iki yıl önce Play Off'u neredeyse averajla kaçırdık. Yetiştirirsiniz ama sizden kimse oyuncu almaz diyenler oldu, sanırım Türkiye'de bir ilki gerçekleştirdik ve 1.Lig'den Bundesliga'ya futbolcumuz gitti. Sadece gitmekle kalmadı orada sürekli oynuyor. Türk gencine güvenirsen, inanırsan, imkan tanırsan başarabiliyor. Aynı zamanda Cengiz de öyle, bizim gibi bir proje takımına gitti. Kaldı ki kendisine daha yüksek bonservis bedeli öneren takımlar da oldu. Demek ki yabancısız olabiliyor, demek ki 1.Lig'den Milli Takıma futbolcu gidebiliyor, demek ki 1.Lig'den Bundesliga'ya futbolcu gidebiliyor. Mesela Freiburg Çağlar'ı ilk istediğinde 2.Lig'deydi ve transferi gerçekleşmemişti. Takım üst lige yükseldi ve hocasının ısrarı devam etti. Transfer gerçekleşti. Eminim Freiburg, Çağlar'ın son durağı olmayacak.

Çağlar Söyüncü’nün  adı şu anda Avrupa'nın dev kulüpleriyle de anılıyor.
Vallahi Çağlar şu anki çizgisiyle dünyanın her takımında oynayabilir. Çünkü müthiş bir özgüveni var ve çok soğukkanlı. Ayrıca çok atlet bir oyuncu. Daha önce futbola forvet olarak başlaması, orta saha da birçok maça çıkması, ona forvetleri tanıma konusunda avantaj sağladı. Topu oyuna sokmasında orta saha oynamasının avantajı büyük. Biz belki de farkında olmadan birçok mevkide oynatarak Çağlar'a Hollanda'daki total futbolu uygulamış olduk.

Genç kardeşlerimiz diğer kulüpleri değil de niye Altınordu'yu seçmeli?
Bir kere tünelin ucu çok açık. Oynama ihtimalleri çok yüksek, çok doğru antrenman yapacaklar. Bakın ilk kez katıldığımız UEFA Gençlik Ligi 3. Turu’nda Atletico Madrid ile son 16 maçına çıktık. Kadromuzda yer alan Kerim, Barış Alıcı kardeşler, Alican Özfesli ve Fatih Aktay maç oynadılar. Aynı zamanda A Takımımızın 2. kalecisi Berke Özer 16 yaşında ve o da kadroda. Ama şu söylediklerimi sadece bizi gelsinler diye demiyorum, diğer kulüplerimiz de yapsın bizim yaptıklarımızı. Ülkemizde nüfüs olarak müthiş bir genç potansiyeli var. Hepimize yeter.

Türkiye'nin birçok yerinde maç izlemiş birisi olarak Altınordu ile diğer kulüplerimizi tesis, oyuncu yetiştirme gibi faktörlerde farklar neler?
Çok büyük farklar var. Çoçukların antrenman sahası olmaması, onlara hayal kurturdup ve umutlandırıp arkasını aramayıp sormaman çok ayıp, yanlış ve günah birşey. Düşünün 14-15 yaşında bir çocuk bu nedenlerden dolayı A Takım hayali kuramıyor, halbuki büyük hayallerle gelmişti o kulübe. Bir tane yabancı futbolcu için bırakın bonservis miktarını, bırakın yıllık aldığı ücreti onun için verilen ev kirasını altyapıya harcasalar daha farklı olur. Her şey fizik değil bu işin içinde metafizik de var, Allah da yardım eder, niye güvenmiyoruz ya da yapamıyoruz bazı şeyleri? Mesela Akhisar Belediyespor'da 16 yaşında Alaşehirli bir kardeşimiz çıkıp maç oynayabiliyor, onun yerine başka bir yabancı gelip aldığı paranın 50-60 kat daha fazla para alıp aynı şeyi yapıyor.


Medyaya yansıdığı kadarıyla Altınordu forması giyen bazı genç isimlerin Avrupa'nın büyük takımları tarafından istendiğini görüyoruz. Bunlar sizi çok mutlu ediyordur.
İnanılmaz bir duygu ve tüylerimiz diken diken oluyor. Ayrıca Avrupa'nın performansa değil potansiyele para verdiğini görüyoruz. O zaman burada şu soru akla geliyor: Genç futbolcu istendiğinde Avrupa'ya gidip o potansiyeline orada mı erişir? Yoksa burada A takım ile oynamasını bekleyip o zaman mı gitmeli? Dediğim gibi önümüzde bir modelimiz yok bu konuda, o yüzden hangisi doğru hangisi yanlış bilemiyoruz. Galiba deneyerek öğreneceğiz, keşke önümüzde bir model olsaydı. Ülkemizde güzel gelişmeler yok mu? Var. Antalyaspor'un başkanı Ali Şafak Öztürk, tanımam ama göreve gelir gelmez iki şey yaptı. Barcelona Futbol Okulları'nın altyapı direktörü David Badia ve Porto'dan scout Luis Alfonso'yu getirdi. Pendikspor'un başkanı Şerafettin Daştan çok değerli bir spor adamı ve güzel projeleri var. Kocaeli'de bir atılım var. Afyon'da ve Erzurum'da ciddi bir tesisleşme var. Potansiyel var. Bursaspor, Denizlispor ve Konyaspor'un pilot/rezerv düşüncesi güzel ama geliştirilmesi gereken noktalar var. Bunlar güzel şeyler, inşallah bizim yaptığımız doğruları pekiştirirler ve göremediğimiz şeyleri görüp uygularlar.

Örnek aldığınız bir departman ya da kişi var mı?
Kesinlikle Sevilla'nın Sportif direktörü Monchi ve departmanı çok örnek bir modeldir. Teknik direktör ya da futbolcu kim giderse kim gelirse oradaki 6 kişilik bir çekirdek kadro var ve başlarında Monchi var. Çok iyi bir sportif direktör ve aynı zamanda kulübün eski kalecisi. Sevilla'da bir oyuncu iyi performas göstererek çok iyi reklamını yaptı ve transfer oldu. Yerine alınması düşünülen 8 aday hazırdır. Bir dönem ilk 11'in tamamı satıldı ve yerlerine çok iyi oyuncu buldular, devam ettiler. Oyuncuyu bulan teknik direktör anlamında da sıkıntı yaşamıyor çünkü performansa değil potansiyele ağırlık verirse scouting, oranın yönetimi de aynı düşünceyi uyguluyor teknik direktörü getiriyor. Bir nevi simyacılık yapılıyor. Bu yüzden örnek alınacak bir modeller. Ayrıca Borussia Dortmund'un iflas durumu olduğunda Mainz'i küme düşeren Jurgen Klopp'u tercih etmeleri kesinlikle irdelenmesi lazım. Mesela medyaya düştüğü kadarıyla ''kulüp olarak zordayız, scouting departmanına yeterli bütçeyi ayıramıyoruz'' diye açıklamalar gördük. FİFA Milan'a iflas ediyorsun, transfer yasağı gelecek dediğinde Milano'nun 8 Km dışında 8 milyon Euro'ya altyapı tesisi kurdu Milan. Büyük takımsan ve maddi olarak zordaysan kurtuluşun altyapı ve scouting.

Toparlarsak Monchili Sevilla, Borussia Dortmund'un Jurgen Klopp tercihi ve o Kagawa'ları bulan ekip ayrıca Jurgen Klinsmann'ın kesinlikle incelenmesi gerek. Gerçek bir rönesanscı, gerçek bir futbol adamı. Ben kendisine hayranım. Almanya'da yaptıkları inanılmazdı. Yanına Joachim Löw'ü aldı, gidip golf milli takımının montörünü, iki kondiyoner getirdi hatta bir tanesi tanıdık bir yüz olan Scott Piri. Tüm eleştirelere rağmen kendi doğrularını yaptı ve sonuç ortada. Anderlecht kulübünün 10 yıl öncesiyle şimdiki durumu incelense birçok şey çıkar. Aslında bazı şeyleri değiştirmek için 5 sene 10 sene büyük zamanlar.

Mesela ülkemizde oyuncu keşfinde ''şu kadar maç izledikten sonra kesin kanıya varırım'' diyenler var. Siz ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?
Ülkemizdeki fiziki saha şartları pek verimli olmadığı için ve oyuncuya haksızlık etmediğimiz için çok defa çapraz izlemeler yapıyoruz. Senin scout ettiğin oyuncuyu antrenörünün çok şey vermediğini bilerek izlediğin de dikkat etmen gereken şeyler belli, bir kere performanstan sıyrıl. Ve o çocuğa bir şey öğretilmediğini bil ve öyle izlemeye başla. Topa ilk temas çok önemli bu doğuştan gelen bir şey, yetenek. Zeka çok önemli. Büyük çemberi görebiliyor mu çok önemli. Sonra biz konuşuyoruz; balık yiyiyor mu? Satranç oynuyor mu? vs. Analitik zekasının gelişimi açısında bunlar önemli. Ondan sonra diyoruz bunun algısı açık. İki ayağını kullanma niyeti var mı? Buna bakıyoruz çünkü iki ayağını kullanma niyeti beynin iki lobunun aktif halde çalıştığına dair bir işarettir. 

Sonra defalarca izliyorsun. Takımın 1-0 öndeyken, 3-0 öndeyken ya da 3-0 gerideyken tavırları çok önemli. Duygusal iş zekasını buradan anlıyorsun. Yani lakayit mi? Şımarık mı? Bir hedefi var mı? Ortamı kaldırabilir mi? Seni iyi temsil edebilir mi? Beğendiğimiz bir çocuğun takımı çok iyiyse takımı kaybedene kadar karar vermiyoruz. Onun tavrını, tarzını bu şekilde görebiliyoruz. Ayrıca anne ve baba çocuğunu para olarak mı görüyor yoksa sağlıklı ve mutlu olması onlara yeter mi? Bu hususa baskıyı anlamak için önemli. Ayrıca scout olmak isteyenlere de bir tavsiye vereyim: 2009 yılında oynanan ve Fransa'nın şampiyon olduğu U16 Ege Cup'ı bizim oyuncularımız ve Fransa açısından analiz etsinler, tespitlerini bir rapor hazırlayıp tarafıma göndersinler.

Altınordu ile Athletic Bilbao arasında bir gönül bağı var. Bu çalıştığınız birime faydası var mı?
Çok yazışıp, çizişmiyoruz ama oyuncu seçimleri bize çok benziyor. Biz gidip Athletic Bilbao'nun nasıl oyuncu seçtiğine gidip bakmadık, kendi bilgi birikimizle yaptık. Baktık ki oyuncu seçimlerimiz Athletic Bilbao ile benziyor. Ayrıca Hoffenheim, RB Leipzig ile de benziyor. Böyle olunca demek ki doğru yoldasın diyorsun kendi kendine.

Altınordu Başkanı Seyit Mehmet Özkan ülkemizdeki başkanlara nazaran farklı bir profil sahip ve ciddi anlamda vizyon sahibi. Sayın başkan ile çalışmanın artıları neler?
Çok güzel bir soru, aidiyet duygumuz tez zamanda gelişti bir kere. Başkanımız futbolu çok seviyor, çocukları çok seviyor. Hepsi benim evlatlarım diyor. Performans-potansiyel ayrımını bildiği için biz yetenekli olduğunu iddia ettiğimiz bir ismi getirdiğimiz de onun da hoşuna gidiyor. Onun gelişimini bizzat takip ediyor; onun bu tutkusu, heyecanı bizlere de yansıyor. Bizim başkanımız U8 takımındaki bütün kardeşlerimizin adını, soyadını, ayakkabı numarasını, anne ve babasının ne iş yaptığını biliyor. Hepsinin geliyor maçlarını izliyor, tebrik ediyor. Hangi çocuk 8, 9, 10, 11 yaşında bir kulüp başkanını tanıdı? Direkt görüşebiliyoruz kendisiyle, arada bürokrasi yok. Halktan birisi başkanımız, şanslıyız.

Röportaj dışında eklemek istediğiniz birşey var mı?
Bir an önce bizim bir çalıştay yapıp bazı teşhis ve tespitleri tedavi ettirmemiz gerekiyor ülke olarak. Nasıl böyle bir kanıya vardım? Bizim departmanımız da kitap okuma alışkanlığı olmayan, sinemayı tiyatroyu sevmeyen, kaliteli müzik dinlemeyen bir çalışanımız yok. Biz mutlaka işimiz bittiğinde kitap okur, birbirimize tavsiyelerde bulunuruz. Bir defa scout olmak isteyenlerin görmek ve bakmak arasındaki farkı anlayabilmeleri için ciddi anlamda kitap kurdu olmaları gerekir. Evet maç izlemek de önemli scout için ama önce bir beynini tanı. Mesela bu futbol piyasasında ekmek yiyen binlerce insan var ülkemizde.Bu isimlere bir anket yapıp ''beyin kaç gramdır? '' diye soralım. Yüzde 99'u bilmeyecektir. Beynini tanımazsan beynin sana hükmeder ama sen beynini tanıyıp hükmedebilirsen çok farklı bir bakış açın olduğunun farkına varacaksın. Ayrıca neyi bilmediğimizi bileceğiz. Bunu bilip bu konuda hangi uzmanlar varsa oturup tartışacağız, öğreneceğiz. Ben Celal Bayar Üniversitesi antrenörlük bölümünü dereceyle bitiren ve Marmara Üniverstesi'nde yüksek lisans yapmış bir futbol adamı olarak, Türkiye'deki Beden Eğitimi ve Spor Meslek Yüsekokulu öğrencisi kardeşlerimizin kendilerini her yönden çok iyi geliştirmeleri gerekir. Bu çok önemli.

U21 maçları kesinlikle farklı bir gün oynanmalı. A takımda oynamayan genç oyuncular mutlaka haftayı maç yaparak geçirmeli. Ayrıca 16 yaşındaki bir oyuncuyu sezon boyu oynatmadan kendimizi başarılı bulmayacağım.

Ben blog takip ederim, kitap okurum. Futbol dışında Kaan Kural'ı okurum. Ali Ece, Uğur Meleke, Mehmet Demirkol gibi isimlerin yorumlarını takip ederim. Metin Tükenmez'in yazılarıyla büyüdüm. İslam Çupi'nin bırakın kitaplarının hala yazıları kesilmiş vaziyette durur. Takip ettiğim yazarlar inanılmaz derecede tespit ve teshişte bulunuyorlar. Ancak tedavi konusunda iş tıkanıyor çünkü sen işe genetik bilimciyi sokmuyorsun, işe sen egzersiz fizyoloğunu sokmuyorsun, işe sen psikayatristi sokmuyorsun, işe sen pedagogu sokmuyorsun. Bunlar çok önemli.

Kulüpleri orkestraya benzetiyorum. Orkestralar 4 ana çalgı grubundan oluşur: Tahta üflemeli, bakır üflemeli, vurmalı ve yaylı aletler. Scouting sadece bunlardan biridir, çok önemlidir ama sadece biridir.  Diğerleri genetik ve egzersiz fizyolojisi, teknolojik veri tabanı/rakip analiz/ölçme değerlendirme ve marketing. Bunlardan sadece birisi çok iyi olursa olmaz. Uyumlu bir müzik için kollektif bilinç şart, bilgi yönetimi şart. Evet scouting çok önemli ancak diğer dallar eğriyse kurum bir süre sonra S.O.S verir. Ayrıca ülkede yabancı sınırı 14 ama yabancı dil bilen hoca yok neredeyse. Bir de son olarak arkadaşlar lütfen yüzün, dolaşım ve solunum sistemine bu kadar yakın bir spor yok. Futbola da çok uygundur. Bu konuda da bir yazı yazmayı planlıyorum. Tekrardan sizlere teşekkür ederim.

Röportaj: Muhammed EKTİ / Emre ERKAN
Bu röportaj TransferMerkez.com tarafından yapılmıştır, tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz.
Transfer Merkezi

Transfer, Röportaj, Araştırma, Analiz

www.TransferMerkez.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder