22 Ocak 2019 Salı

Takım Analizi: Juventus


Paulo Dybala'sız başarı mı, Dybala'lı sancı mı?
          2018 Avrupa’sında hemen hemen her oluşumun, ayrılma arifesinde olan Cristiano Ronaldo’ya kendi kulüp formasını giydirme yarışına girmesi çok anlaşılır bir yaz hamle reaksiyonu. Sadece sportif perspektiften ziyade PR, sosyolojik getiri ve marketing faaliyetleriyle global ve saha dışı hasılatın, lineer çizgi yörüngesinden sapacak büyüklükte olma ihtimali Andrea Agnelli’nin tansiyonunu çıkarmış olmalı. Keza o tansiyon boşu boşuna çıkmamış oldu ve Cristiano Ronaldo, imzayı attığı günden bu yana Juventus’un tüm sosyal randımanını ve reservlerini %35 artırdı. Agnelli “O geldikten sonra altyapı dahil herkesin çalışkanlığı %30 arttı.” diyordu ve sezonluk biletler, fiyat artışına rağmen yükseldi. Dahası Adidas, sponsorluk anlaşmasını 2027 yılına çekti ve getirisi 408 milyon Euro. Tek başına yüzdesel skalayı bu kadar değiştirebilecek oyuncu olur mu, hatta oyuncu dışında sanatçı siyasetçi vs. olur mu büyük soru işareti.

          Lakin Ronaldo, bir şovmen yahut reklam yüzü değil. Kısa bir futbol ömrü kaldığının farkında ve işe sadece sosyal kazancı ana unsur alarak bakamıyor. Sportif eksende Cristiano, yeryüzünün en kıymetli 3-4 oyuncusundan biri. Ve herhangi bir X oyuncusuna “en doğru” oyuncu kalıbını/elbisesini diken 2 milletten biri olan İtalyanların ligine gitmesi tesadüf değil. Şubat’ta 35’ine girecek Portekizli, yine kendisinin farkında olduğu gibi efor ve enerjisini daha ekonomik kullanmak mecburiyetinde. Fakat bunu belli etmemeye çalışmak, bir süperstarın yapacağı doğal fiiliyatlardan biri. Ronaldo’nun yaptığı gibi. Madrid’deki son 2 sezonunda da ayyuka çıkmasa bile farklı değildi. Zinedine Zidane’ın Real’e gelmesiyle yaptığı ilk işin, 2.bölge personel sayısını dörde çıkarmak ve Ronaldo’yu çift santrfordan biri haline getirmesi bu temel üzerinden okunmalı.


          Kıssadan hisse Ronaldo, artık bir “karar verici”den ziyade “tamamlayıcı”ya evrildi. Yapının inşaasındaki temel tuğlalardan değil, çatıyı kapatan betonarme havuzun ta kendisi. Pastanın içinde tat veren çikolatayla kaplanmış antep fıstığı değil, tepesindeki çileği olmuş oldu.

          Dolayısıyla saha içinde Ronaldo’ya sahip olan oluşum, kendi kurgulamasını buna göre yapmak zorunda. Real Madrid, onunla yeni bir yapı kuramayacağını biliyordu ve yollar ayrıldı. Ardından dünyanın her noktasından 21-22 yaşının altında gencecik çocuklar kadroya katıldı ve kabuk değişimi hazırlığı mevcut. Son ekleme de Brahim Diaz işte. Madrid’in sezonunun felaket devam etmesi de bu geçiş süreciyle alakalı, çekirdeği kurup, yapıyı donanımlı hale getirip üzerine çileği koyma planlamaları var, ne kadar başarılı başladılar muamma tabii. Ronaldo’nun olduğu yerde değişim manevrasını yapamazsın çünkü onun olduğu yerde “yapı” Ronaldo’ya entegre olur, Ronaldo “yapıya” değil.

          Juventus’un böyle bir harekete ihtiyacı yok, onlar yaşlanmış iskeleti bundan 3-4 yıl evvel yenilemeye başlamışlardı zaten. Onların artık malzemeden oluşmuş yapılarına bir “çilek” ihtiyacı oluşmuştu. Gerisi malum.


          Allegri için Avrupa’nın zirvesine oturabilmesi için en önemli kilometre taşlarından biri Cristiano Ronaldo’nun takıma katılması. Pogba’lı yıllarda başlanan kademe kademe takım bünyesindeki herkesin kalitesini “kolektiflikten” beslenen bir yapıyla en az bir tık artırmıştı. Kadayıfın altı kızarmıştı artık. Üzerine de Agnelli’nin serptiği “cevizle” sezona müthiş bir hype ile giriverdi Juventus.

          Sezon başlangıcında geçen sezon Matuidi’nin sol içten sol kanada devrilip Mandzukic’i ileri kaydıran 4-3-3 düzeninden oldukça farklı bir yapıda çıktı Allegri. Dybala’yı sisteme dahil etmiş ve Mandzukic’i kenarda bırakarak çok daha proaktif ve dominant bir senaryoyla izleyici karşısına çıkıverdi ama teori, pek pratiği karşılamamıştı. 3’lü ortasaha yapılarında defansif zaafı gece gibi örtünen Pjanic, yanında sadece Khedira ile pişmaniye gibi dağılmıştı. Ekstra bir üçüncü merkez isim olan Dybala’nın savunmadan bir haber oluşu, az kalsın lige -3 puanla başlayan Chievo deplasmanından faciayla dönülmesine yol açacaktı.


          Ronaldo’nun imzasından sonra tüm evrene “Allegri, bir süperstarla Dybala’nın nasıl birlikte oynaması gerektiğini Arjantinlilere ispatlayacak” mesajlarıyla donatılıp Messi’ye giydirilirken aslında 2-3 ay sonrası için olacakların farkında değillerdi ve Allegri’nin Chievo deplasmanı sonrası hemen yaptığı ilk iş, merkezi tekrar üçlemek ve oyun kurucu evladı Pjanic’in savunma defektlerini gölgelemek oluverdi. Rakip de daha ciddiydi, Lazio elmas orta saha şablonuyla çok zor sınavdı ve merkeze Pjanic – Matuidi – Khedira iskeleti yine yerleşti.

          Juventus’un başarısı bir minvalde Miralem Pjanic’in konforuna bakıyor, bu açık. Her ne kadar savunmadan iyi top çıkarabilecek bir Bonucci faktörü olsa da Pjanic’in saha görüşü ve besleyiciliğinin hücum strüktüründe eşdeğeri yok gibi. Dolayısıyla Dybala’nın forvet arkası olduğu bir 4-2-3-1 formatının Pjanic’e çift yönlü korkunç bir yük bindireceği çırıl çıplak ortada. Fakat sıkıntı şu ki, Dybala’nın kendisini en rahat hissettiği format o meşhur 4-2-3-1..

          Bu yapısal paraziti çözümlemek için Massimiliano Allegri’nin manevrası, doğru yolu orta yolu bulmak ve 4-3-1-2’yi denemekti. Kağıt üzerinde fena bir analitik anlayış da değildi. Çünkü hem Pjanic’in yanında iki gardiyan kalacak hem de önlerinde özgür ve free-roam rolünde Dybala aradığını bulacaktı fakat bu rüyayla da pek aradığını bulamadı Allegri.


          Hemen sorunlar baş göstermişti; ilki, geçen sezondan bu yana hatta Dünya Kupası’nda Fransa’yla da sürekli sol çizgiye devrilen Matuidi’nin sol kenara ve Sandro’ya getireceği yardımda sorun yoktu ve fakat ters çizgiye yardımı kim getirecekti? Joao Cancelo (5 büyük ligin en ofansif sağ beklerinden biri) aksadığında yahut son çizgiye indiğinde yahut kurulu oyuna katıldığında savunma geçişini kim sağlayacaktı? Massimiliano Allegri’nin alamet-i farikası savunma duyarlılığının üst seviye olmasıdır, arkayı güvene almadan asla öne ekleme yapmaz. Doğru olan da budur (Kişiden kişiye değişebilir tabii).

          Sağ çizgiyi transition hücumlarında güvenceye almak için 2 opsiyonu vardı. Ya Matuidi’ye diktiği rolün benzerini Khedira’ya dikecek ve sağ çizgiye tamponlama yapmasını sağlayacak (ki asıl görevi Pjanic’i yalnız bırakmamak ve delinmesine izin vermemek), ya da Cancelo’nun servislerinden vazgeçip hücum etkinliğinden feragat edecekti. Bazen Dybala’dan bu görevi istese de o parsellasyonu sağlayacak metabolizmaya sahip olmadığından bu işin tutmayacağını 90 dakikada anladı.

          Sonrasında lig konjonktürleri çok musait olduğu için labaratuvar misali sürekli denemelere devam ettiler, sorun Ronaldo’nun yapıya nasıl dahil olacağından veya Arjantinlilere bunu nasıl başaracaklarını sorgulamaktan ziyade Paulo Dybala – Miralem Pjanic eklemlerini doğru eksende buluşturmak olduğu kısa sürede ayyuka çıktı. Bir ara 3-5-1-1 denenmeye başlandı hatta. Yine 3 merkez orta saha ve önlerinde bir serbest oyuncuyu monte edebilme çalışmaları. Olaylar hep Pjanic üzerinden gelişiyor gibi gelebilir fakat Juventus’a tekil olarak en fazla katma değer ekleyen o. Allegri de bunun farkında ve muadili olmadığını biliyor. Örneğin Fiorentina deplasmanında Pjanic yoktu ve savunma önü oyun kurucusu olarak Bentancur’u entegre eden Allegri, rahat skor almalarına rağmen maç sonrasında Bentancur’a “Pjanic kadar pratik düşünemiyor” diyerek ciddi tepki koymuştu ve haklıydı. Muhtemelen takım içinde değil Avrupa da dahil muadili yok ve Allegri bu sezon Avrupa zirvesini hedefliyorsa Ronaldo, Dybala’dan ziyade Pjanic’e konfor sağlamak zorunda.


          İç dinamik arızalarını gidermekle meşgul Juventus’u gerek denemeler gerekse hafif hafif deşifre oluşuyla rakiplerde çözmeye başlamadı değil. Oldukça kompakt ve derin savunmalarla Allegri’nin karşısına çıkıp çift santrforlarla Pjanic’i makaslamaya ve markajlamaya başladılar. Zaten gardiyan görevindeki Khedira ve Matuidi’ye basmaya o kadar da gerek yoktu, çıban başı Pjanic’ti. Oyun dağıtımını engellemek gerekti ve Allegri’nin geciken çözümüne kadar rakipler bu konuda ciddi mesafe aldılar, bu açık.


          Stoperlere basmadan pres gücünü sadece Bosnalı oyuncuya kanalize eden ekiplere Allegri’nin yanıtı Pjanic’e muadil olarak görülen Bentancur’u Pjanic’in yerine değil yanına atmak oldu. Onun kadar pratik uygulayıcılığı olmasa da üzerine baskı çekmemesi imkansızdı ve Pjanic’in baskı yükünü belli ölçüde hafifletip paylaşabilirdi. Hakikaten proses ilerledikçe on numara iş olduğu tescillendi, Pjanic’in hareket alanı artmakla birlikte Juventus, Khedira’nın da son dönemde teknik ve fiziksel erozyona uğramasıyla geriden +1 oyun kurucu daha kazanmış oldu. Bugün Chelsea ve Maurizio Sarri’nin yaşadığı sıkıntı da aslında buna çok uzak bir temelde değil. “Kante yerine teknik özelliği daha yüksek bir oyuncuyla çıkmak isterdim” açıklaması ve N’Golo Kante’yi belli ölçüde yermesi yetersiz bir oyuncu olduğundan değil, ince işçiliği çözebilecek ve oyun kurma tehdidi dolayısıyla üzerine baskı çekip Jorginho’nun daha rahat top kullanımını sağlayamamasından kaynaklanıyor. Bu da tabii ki çok kısır build-up ve bölgesel geçiş demek oluyor.


          Dolayısıyla Rodrigo Bentancur’un şu aşamadan itibaren sakat yahut cezalı olmadığı her maç öncesinde ilk 11’e yazılacak banko 4-5 isimden biri olduğu kesin. Hem Pjanic’in yanında staj görüyor hem de belli ölçüde üzerine baskı çekip partnerinin yükünü hafifletiyor.

          Hala kurulan yapı içerisinde geçen sezondan kalan bir takım “sistemsel çarpıklıklar” çözülmüş değil. Geçen sezon özellikle Aralık – Mart arası üst üste kazanılan 13 karşılaşmanın yarısından fazlasında Paulo Dybala’nın olmayışı ve ardından dönüşüyle birlikte skor olarak sorun yaşamamakla beraber oyunun prodüktivitesinin düşüşü çok net göze çarpıyordu. Hatta daha sonra Allegri’nin ona saha içinde yer açamadığı ve dolayısıyla sonradan oyuna sürmek durumunda kaldığı ortaya çıktı. Zaten hoca belli ölçüde Dybala’nın beklentilerini alttan almaya çalışsa da esasında yapısında pek de ona ihtiyacı yok gibi şuan. Tıpkı geçen sezonki gibi..


          Günümüzde futbol, bundan 10 yıl öncesine oranla inanılmaz şekilde bütünselleşti. Bugün savunmayı başlatan ilk isim santrforken hücumun ilk neferi kaleci oluverdi. Yani basketbol gibi Amerikalı bir guard bulup hücumda sadece onun eline bakan bir oyun kalıbından tamamen uzaklaştı. Artık herşey çok yönlü ve kolektif ve her konjonktürde herkesi kullanmak zorunda teknik adamlar. Hem savunma hem hücumda fonksiyonu düşük personeli, kimse sırtında taşıyamıyor. Veya tek bir oyuncu üzerinden kurgu inşaa edecek dar kalıplar kalmadı. Örneğin Ronaldinho bugün 25 yaşında olsaydı, kendi zamanında verdiği randımanın %50’sini veremezdi. Zaten ani düşüşünün sebebi budur. Çift yönlü kollektif oynamayı beceremeyenin ederi her gün düşüyor ve düşmeye de devam edecek gibi.


          Dybala’nın versatil oyuncu olmayışı ve takımın belkemiği, çekip çevireniyle senkronizasyon sorunu yaşaması, oluşumun kendisini kabul etmesini zorlaştırıyor fakat Allegri onu kaybetmek istemediği geçen sezon belirtmişti. Bu durumda arayış, ilk 2 seti özellikle ikinci seti yani orta saha kurgusunu pek kaşımadan onu sahaya monteleme olmuştu.

          Ronaldo – Mandzukic, Joao Cancelo’nun nefis servisleriyle harika bir uyum yakalamış ve birbirlerini kusursuz tamamlamışken Dybala’ya şimdilik ufak bir yer açmak taraftarın Dybala beklenti, baskısını azaltabilirdi fakat bunu sızıntı yaşamadan yapmak önemliydi. 3-5-1-1 ve 4-3-1-2 temalarından fayda alınamayacağı büsbütün ortadaydı ve şimdiye kadar en cilaladıkları 4-3-3 üzerinden devam etme kararı almıştı İtalyan hoca.

          Pjanic’in ilk top çıkarıcı olduğu, Matuidi ve Khedira’nın ısırganlığıyla parsellasyon rolünün ağır bastığı orta alan ünitesi ve Mandzukic’in sol çizgi üzerinden hem Sandro’ya koridor açan hem de santrforu çiftleyen oyuncu yapısını içeren oyun düzeninde varyasyonlar sağ kanat üzerinden gelişiyor, özellikle Cuadrado’nun servisçiliğinden fevkalade faydalanan bir Juventus ortaya çıkıyordu. Az önce bahsettiğimiz Bentancur manevrası ve Ronaldo – Higuain değişimi dışında Dybala’yı sağ çizgiye çekip ondan servisçi olarak yararlanmayı amaçladı ve hala o amaç uğruna mücadele sürüyor.


          Böylelikle biraz Allegri yapıdan feragat edecekti, biraz Dybala. Dybala’nın feragat ettiği, santrafor arkası ve merkezde oynayamaması (ama topsuz oyunda sürekli merkezde), Allegri’nin feragat ettiğiyse, sağ ön kenar oyuncusundan alacağı savunma reaksiyonuydu. Fakat araya Joao Cancelo’nun sakatlığı girince çok daha müdafaa ağırlıklı sağ bek Mattia De Sciglio’nun mecbur 11’e yerleşmesi ve öne çıkmamak suretiyle çizgi savunmasını üstlenmesi iki taraf için de olumlu bakılabilir gelişme oldu. Tabii ki hoca, Cancelo’nun sakatlamasını asla istemeyecek ama taraftar arzını hafifletmek amaçlı hem Dybala’ya yer açıp hem de o çizgiyi savunabilir hale getirmesi kısa vadede işler gibi görünüyordu. Fakat şimdi Cancelo hazır şekilde döndü ve formayı kazanması hiç zor değil. 16 Ocak Supercoppa’da fit olur olmaz formayı aldı ve Allegri, hemen önüne Douglas Costa’yı tercih etti çünkü Cancelo – Dybala’lı bek – kanat tandeminde hücum – savunma balansı inanılmaz ayarsız.

          Dolayısıyla savunma önünde Pjanic, sağ bekte Cancelo olduğu müddetçe Dybala’nın, Juventus’un en ideal yapılanmasında yeri yok ya da seyrek. Sezonun 2.devresi her zaman daha zordur derler, o daha zor ve kritik proseste Dybala’ya yer mi açmalı, yoksa yapının inşaasına mı devam etmeli büyük soru işareti…


          Son zamanda Paulo Dybala – Isco takasının fazlaca ön plana çıkması da bahsettiğimiz konularla çok zıt değil ve Dybala karşılığında Isco parçasını kazanmak takastan çok daha parlak çıkmak demek olabilir. En üst seviye için direnci, savunma duyarlılığı ve temposunun düşük olmasıyla götürüsü getirisinden çok fazla olan Dybala’nın sadece tüm yapının ona ayak uydurduğu bir konstrüksiyonda başarı ihtimali artabilir. Bu anlamda Isco gibi kendinden ne beklendiğini farkında, daha mücadele reyti yüksek bir ismin Allegri’nin opsiyonunu artıracağı da kesin gibi. Isco da merkeze yakın ama mobilitesi, dar alan becerisi ve vücut esnekliğiyle çizgide ona biçilen bir rolü kaldırma ihtimali Arjantinliye oranla fazla sanki.

          Chiellini, Ronaldo transferi sonrası “Buffon’un bıraktığı ‘kazanma zihniyetini’ geri getirdi” açıklaması ve Serie A’daki konumuyla rahat bir ruhiyat içinde olabilir ama çok çok zor kazandıkları tek 90 dakika izleyenler için bile rahatlıkla anlaşılır ölçekte. Avrupa’da başarı için çektiği sancıdan kurtulmaya ve karar vermeye ihtiyaçları var. Paulo Dybala muhteşem bir oyuncu olabilir ve fakat Juventus, Dybala olmadan çok daha başarılı olmaya aday.

Hazırlayan: Çağan KESMEN
Transfer Merkezi

Transfer, Röportaj, Araştırma, Analiz

www.TransferMerkez.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder