20 Ocak 2016 Çarşamba

Röportaj: Dimitar Rangelov (Konyaspor)

          Torku Konyaspor’un Bulgar forveti Dimitar Rangelov, bu sezon çok gol atamamasının nedenini oynadıkları sisteme bağladı. Kendisinin ceza sahası içerisinde pas bekleyen bir forvet pozisyonunda olmadığını dile getiren Rangelov, takım içinde organizeyi yapan, pas dağıtan, defansa yardım eden bir oyuncu kimliği taşıdığını ifade etti. Önceki takımlarında tam bir forvet olduğunu ve kanatlardan gelen toplara gol vuruşu yaptığını aktaran Bulgar golcü, Konya’da farklı bir sistemle karşılaştığını söyledi. Bu durumdan rahatsız olmadığını ve hocasının kendisine verdiği görevi yerine getirmek için çabaladığını sözlerine ekleyen Rangelov, ‘Ben ya da bir başkası gol atmış önemli değil, önemli olan maç kazanmamız ve hedefimize ulaşmamız’ dedi.

Geçen sezon kadro dışı kalman ve gollerle geri dönmen hakkında neler söyleyeceksin?
Tabii ki benim için farklı bir durum. Hayatım boyunca, kariyerimde böyle bir durum yaşamadım. Ne oldu anlamadım, bu durumda. Herkes benim karakterimi de bu şekilde görmüş oldu. Benim açımdan da faydalı bir durum olmuş oldu. Çünkü ben yılmadım. Sadece oyunculuk olarak değil. Hayatta da ben mücadeleyi seven biriyim. Bununla birlikte çevremdeki beni destekleyen herkes bunu daha iyi bir şekilde görmüş oldu. Bu olayla birlikte tabiki de saygı kazandım. Benim için saygı faktörü çok önemli. Bu da beni çok sevindirdi. Sonuçta burada olduğumdan dolayı memnunum. Bu olaylar zannedersem tam bir yıl önce bu zamanlarda yaşanmıştı ama geçmişte kaldı. Geçmişi unuttum. Kimse geçmişiyle yaşamaz. Önemli olan şimdidir. Karakterim gereğince her zamanı anı yaşamanın önemine değer veririm. Çünkü yarını bilemeyiz. 
Bu sezon gol atmakta zorlanıyorsun, bu durumu nasıl açıklayacaksın?
Oynadığımız sisteme doğru bakınca, ben ceza sahası içerisinde bekleyen bir forvet oyuncusu değilim. Görevim gereğince yüksek toplara çıkan, takım içinde organizeyi yapan, pas dağıtan, defansa yardım eden bir futbolcu olduğum için tam olarak forvet hattında, ceza sahası içinde bekleyen bir forvet değilim. Tabii ki zaman zaman gol şansları olmasına rağmen, bir türlü değerlendiremedim. Gol atmak güzel bir duygu ama önemli olan takımın kazanması... 
Energy Cottbus ve Luzern’de çok gol atman oyun sistemiyle alakalı o zaman…
Diğer oynadığım takımlardaki oyun sistemimiz, şuan oynadığımız oyun sisteminden biraz farklıydı. Orada daha çok çizgiye açılan, basan kanat oyuncularımız vardı. Onların işi topu kanattan taşıyıp içeriye attıkları ortalarla birlikte ceza sahası içerisinde benim birçok golümün olduğu görülebilir. Konyaspor’da kanat oyuncularımız yok, biraz daha farklı bir şekilde oynuyoruz. Sonuçta başarılıyız. 
Skubic’in sağbek oynaması, Ömer Ali’nin kanada geçmesi düşünülüyor. Seni nasıl etkiler bu durum?
Şuan kimin nerede oynayacağını bilemeyiz. Hocanın aklında birçok varyasyon vardır. Sonuçta kim oynarsa kendimizi ona göre adapte edeceğiz saha içinde. Skubic’in takımımıza gelmesine sevindim, başarılı olacağına inanıyorum. Belki sağ tarafta birkaç isim deneyecek hoca. Kimin oynayacağını bilemeyiz. O yüzden bu konuyla ilgili bir şey söyleyemem. Kadro derinliğimizin artması da bizim yararımıza oldu. Birçok pozisyonda oynayabilecek kapasitelerde iyi oyuncularımız var. Ben bile forvet arkasında oynayabiliyorum, sağ tarafta oynayabiliyorum ve elimizde çok kaliteli oyuncular var. Bu yüzden kimin ne tarafta nasıl oynayacağını tam olarak söyleyemeyiz. 
Kendini nerede rahat hissediyorsun. Forvet mi, forvet arkası mı yoksa kanat mı?
Çok değişkenlik oluyor. Farklı farklı takımlarla oynuyoruz. Farklı güçlerde takımlarla mücadele ediyoruz. Farklı liglerdeki takımlarla oynuyoruz. Bu yüzden kimi zaman forvet arkası daha avantajlı, kimi zaman forvet, kimi zaman da kanat avantajlı oluyor. Ben kendimi nerede daha işlevsel olarak faydalı gördüğümde daha rahat oynuyorum. O yüzden orta noktası yok bunun. Size bir örnek de verebilirim mesela. Genel açıda çift forvetle oynamayı seviyorum. Bursa maçına iki forvetle başlamıştık. Daha sonra ben sağ kanada geçtiğimde gol attık. Takımın gücü daha fazla artmış oldu. Bu çok değişken bir durum. 
Birçok ülke gezdin. Onların futboluyla Türk futbolunu karşılaştırır mısın? 
Türkiye’de lige bakınca, gerçekten zor bir lig... Çünkü mücadelenin yüksek olduğu, herkesin koştuğu ve takımların çok iyi kapandığı, alan savunması yaptığı bir lig olduğundan, oyuncular da birbirine çok yakın oynadığından bir forvet için Türkiye ligi çok çetin bir lig. 
Konyaspor’un UEFA şansı nedir sana göre?
Bu sezonun ilk yarısında çok başarılı iş çıkardık. Eğer sezonun kalan kısmında hatalarımızı en aza indirgeyebilirsek, sezonun sonunda daha başarılı bir konumda kendimizi görebiliriz. İkinci yarıda daha çok puan toplayacağımıza ve daha iyi olacağımıza inanıyorum. Bununla birlikte UEFA’ya katılabilmemizde mümkün olmuş olacak. Şuanda tek hedeflediğimiz, toplayabildiğimiz kadar puan toplayabilmek. Konyaspor tarihine bir başarı yazmak istiyoruz. 
İstanbul takımları karşı galibiyet yok ve farklı mağlubiyetler aldınız. Nasıl yorumlayacaksın bu durumu?
Fark yediğimiz maçlar; Beşiktaş, Başakşehir  ve Kasımpaşa kendi evimize geldiği zaman aynı kolaylığı yaşayamayacaklar. Ben de bu maçlar için bileniyorum. Sabırsızlıkla bu maçları bekliyorum. Ümit ediyorum ve düşüncem şudur ki onlar buraya geldiklerinde her şey bu kadar  kolay olmayacak. Biz, onlar için zorlu bir deplasman olacağız. Maçlarımız çok çetin geçecek. 

Türkiye’ye geldiğinde adaptasyon problemi yaşadın mı?
Türkiye’de hayat geçekten Bulgaristan’a çok benziyor. Birçok şeyimiz aynı, birçok ortak noktamız var. İki ülke birbirinin aynı gibi... Yemekler bile aynı, bizde de sarma var. Tek farklı nokta; din tabii ki. Bulgaristan’da farklı bir din var. Onun dışında her şey birbirine benzer olduğu  için, yaşam koşullarımız aynı olduğu için buraya geldiğimde hiçbir sıkıntı yaşamadım.
Konya’yı nasıl buluyorsun, günlerin nasıl geçiyor?    
Antrenman ve maç sonrasında daha çok özellikle Bajic ile ve diğer arkadaşlarımla birlikte zaman zaman bir kafeye gideriz. Bir yemek yeriz, otururuz, sohbet ederiz. Gitmiş olduğumuz birkaç tane belli başlı mekan var. Onları burada söyleyerek reklam yapmak istemiyorum (gülüyor). Onun dışında zaten ben evcil bir insanım. Eve giderim, dinlenirim. Kendime vakit ayırmayı seviyorum. Ailem eğer yanımda değilse çocuklarımla birlikte telefonda, bilgisayarda görüntülü konuşmalar yaparım. Zaten Konya’yı bilirsiniz, çok sakin bir yerdir. Farklı bir şeyler yapacak yerler olmadığı için ben de evcil bir insan olduğumdan Konya’nın sakin olması bir nevi benim işime geliyor.
Taraftarlarla aran çok iyi. Dışarıda seni gördüklerinde nasıl tepki veriyorlar?
Herhangi bir taraftar geldiğinde ya da taraftarlar geldiğinde benimle fotoğraf çektirmek istediklerinde, bana güzel şeyler söylediklerinde gerçekten inanılmaz bir şekilde mutlu oluyorum. Biz çok özel insanlar değiliz. Sonuçta biz de normal bir insanız. Biz yıldız da değiliz. Yıldız oyuncular, dünyanın en iyi takımında oynayan oyunculardır. Biz bu işi profesyonelce olsa da onları mutlu etmek için yapıyoruz. Tabi diyeceksiniz bu işten para da kazanıyorsunuz. Bizler profesyoneliz, bu işi para için yapıyoruz. Hayatımızı garantiye alabilmek için para kazanmamız, çalışmamız gerekiyor. Kısacası onlara gerçekten çok ihtiyacımız var. Onları mutlu etmek, beraberinde bizi de mutlu ediyor.
Kazandığın parayı ne yapıyorsun peki? Bir oda dolusu paran oldu mu? (gülerek)
Tahmin ettiğiniz gibi bir oda dolusu param yok. Genelde kazandığım paraları bir şeylere yatırıyorum. Futbol kariyerim bittiğinde yaşamımı sürdürmem gerekecek. Önümüzdeki aylarda 33 yaşıma gireceğim. Artık bu işi 2 sene belki 3 sene daha yapacağım. Hayat çok farklı olacak. Bu yüzden ailemin ve kendi geleceğimi garanti altına almam gerekiyor. Genç futbolculara buradan vermek istediğim öğüt ise futbol hayatından sonraki yaşam planlarını şimdiden yapmaları. Kazandıkları paraları bir an önce yatırıma dönüştürmeliler. Çünkü futbol bittikten sonra paraları harcarlarsa yatırım yapmaları gerçekten zor olacak.

Yatırım yapıyor musun? Altına yatırım yapmalısın bence. (gülerek)
Altın çok para kazandırsa da ben daha garanti şeylere yatırım yapıyorum. Daha çok emlak üzerine yani gayrimenkul olarak yapıyorum. Almanya’dan aldım evleri. Çünkü eşim Alman… Çocuklarım Almanya’da doğdu. Futbolu bıraktıktan sonra Almanya’da yaşayacağım. Bu yüzden şu an Almanya’da olmadığım için farklı bir yatırım yapma, iş takip edebilme gibi bir durumum yok. Bu yüzden kendi açımdan yapılacak en iyi yatırımın gayrimenkul olduğunu düşündüm ve gayrimenkula yatırım yaptım.
Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlük düşünüyor musun?
Belki hocalık yapabilirim ama ilk önceliğim şuanda ailem. Çocuklarımla birlikte vakit geçirip, onların büyüme çağında, gelişiminde birlikte vakit geçirmek istiyorum. Çünkü bazı şeyler küçüklükten elde edilir. Doğru karakter, hayattaki doğruluk, saygı ve değerleri onlara göstermek istiyorum. Futbol takımlarında da buna benzer durumlar vardır. Oyuncular, birbirlerine yakın olduklarında birlikte olduklarında başarılı olurlar. Aile de bu şekilde. Bir baba olarak onların yanında olmak istiyorum. Buluğ çağı geçtikten sonra onlara bir şeyler öğretmek gerçekten zor olur.
Farklı ülkelerde yaşamak çocuklarını nasıl etkiliyor peki?
Daha önce de söylediğim gibi ailem şuanda Almanya’da. Bundan sonra da büyük bir ihtimal Almanya’da yaşayacağız. Küçük kızım Almancayı öğrendi. Alman kültürünü de yavaştan edinmeye başladı. Tek sorun benim açımdan Bulgarlık. Ben Bulgarım, kendi örflerimi onlara aşılamak istiyorum. Onlara Bulgarcayı da öğretmek istiyorum. Bu gerçekten kolay da olmayacak. Çocuklarıma farklı bir dili ve kültürü öğretmek gerçekten zor... Eğer Bulgaristan’a giderlerse Almanya ve Bulgaristan arasındaki farkı göremeyecekler. Belki de maksimum 2-3 ay orada kalmış olacaklar. Bu yüzden adaptasyonda herhangi bir sıkıntı yaşamayacaklar. Sadece benim açımdan bir farklılık olacak. Çünkü ben Almanya’daki yaşam şartları ve kültürünü bildiğim için. Bulgaristan ile Almanya arasındaki farklılığı bildiğim için benim açımdan sadece bir farklılık olacak.
Türkçeyi öğrenebildin mi?
Kendi derdimi anlatabilecek kadar biliyorum. Türkçe'yi de seviyorum. Yemek söylerken, temel olarak biriyle diyalog içinde olacağımız zaman Türkçe konuşabiliyorum. Takımımızda Almanca konuşabilen çok oyuncu var. Onlarla Almanca konuşuyorum. Sırpça konuşan arkadaşlarım da var, İngilizce konuşabilen arkadaşlarım da var. İngilizce bilmeyen arkadaşlarımla da tercüman aracılığıyla konuşabiliyorum. Türkçeyi fazla kullanmıyoruz bu yüzden. Bu da Türkçeyi tam olarak öğrenmemizi engelliyor. İnsanlarla diyalog kurmayı çok seven, konuşmayı çok seven birisiyim. Türkçeyi tam olarak öğrenmeyi çok isterdim.
Konya’da araç kullanırken zorluk yaşıyor musun? Holmen, geldiği ilk gün kaza yapmıştı.
İlk geldiğimde yolları bilsem de çok büyük bir sıkıntı olmadı. Çünkü geze geze hafızama ekleyerek yolları öğrenmiş oldum. Bu yüzden kısa bir sürede Konya’nın yollarına alıştım. Sürücülere gelince Bulgaristan’a çok benzer bir yapı var. Orada da kurallar tam olarak bilinmiyor. Ada etrafında dönüşlerde öncelik hakkı dönene verilmiyor. Bazen levhalar göz ardı ediliyor ya da ne işe yaradığı bilinmiyor. Ya da risk seviliyor, risk alınıyor. Bu tip durumlarla sık sık karşılaşıyorum. 
Hız seviyor musun? Ankara yolunda gösterge patlattığın oldu mu? (Gülerek)
Herkesin zevkleri farklıdır. Hız için artık çok yaşlıyım. Daha çok sakin kullanmasını seviyorum. Bence sen de sakin kullanmalısın.
Son olarak Konya’da meşhur bir yemek vardır. Kış aylarında yenir. Hamurlu bir çorba adı Arabaşı. Konya’da hiç yedin mi? Taraftarlar çok merak ediyor.
İlk defa sizden duydum ama en kısa zamanda tatmak isterim, çok merak ettim. Umarım lezzetlidir.
Röportaj: Veli ÖZKAN |  Fotoğraflar: Ferit HEPOKUR

           Torku Konyaspor’un Bulgar forveti Dimitar Rangelov, bu sezon çok gol atamamasının nedenini oynadıkları sisteme bağladı. Kendis...

14 Ocak 2016 Perşembe

Devre Raporu: Galatasaray

        Geçen sezon kazanılan 4.yıldız ve sezon başlangıcında 4.yıldızı ve Türkiye Kupası’nı taçlandıran TFF Süper Kupa zaferiyle sezona olumlu bir havayla girmesi gereken Galatasaray, özellikle yaz döneminde yönetimin transfer konusunda izlediği yanlış politika ve medya ilişkilerindeki hatalar nedeniyle sezona sancılı başladı. Yaz dönemi boyunca transfer listesinde olduğu söylenilen isimlere rağmen teknik direktör Hamza Hamzaoğlu tarafından kadronun sürekli olarak yeterli olduğu açıklamaları yapılması futbolcuların zihinlerini meşgul eden bir olay oldu.

        Sezona Lukas Podolski, Bilal Kısa, Lionel Carole, Jem Paul Karacan, Jose Rodriguez, Cenk Gönen, Jason Denayer ve Kevin Grosskreutz transferleriyle giren Galatasaray, Grosskreutz’un evraklarının yetişmemesi sebebiyle Alman oyuncudan hiç faydalanamadı.  Galatasaray yönetimi bu olayın ardından taraftarın tepkisini iyice üstünde hissetti.

Yönetimin Hatalarını Takım Çekti
        Yaz transfer dönemi boyunca İbrahimovic ismi sürekli olarak Galatasaray’la anılırken, yönetimden hiç kimsenin çıkıp “Bu transfer bizim mali durumumuz için uygun değil” açıklaması yapmaması nedeniyle takım üzerinde negatif bir etki yarattı. Bütün yaz dönemi boyunca kulübü oyalayan, gitti, gidecek, kaldı derken transferin son gününde Inter’e satılan Felipe Melo ve Alex Telles’in takımdan ayrılmasıyla Galatasaray kadrosu geçen sezon 4.yıldızı takan iskelet kadrodan iki önemli ismi kaybetti. Üstüne üstlük West Ham’dan gelen teklif sonrası Sivasspor deplasmanında yedek soyunan Burak Yılmaz’ın yokluğunda Galatasaray 2-0 geriye düştüğü maçta 1 puanı ikinci yarıda kurtarabildi.

        Ligin ikinci haftasında da evinde Osmanlıspor’a 2-1 kaybeden Galatasaray’da, kadronun yetersizliği daha ligin başında ortaya çıktı. Ertesi hafta deplasmanda kazanılan 4-1’lik Konyaspor maçından sonra basın toplantısında teknik direktör Hamza Hamzaoğlu’nun medyaya yönetlik yaptığı sert ve sitemkar açıklamalar ve vücut dili, Hamzaoğlu’nun Abdürrahim Albayrak ve Ali Dürüst’ün ayrılmasının ardından Florya’da yalnız kaldığını ve yönetimin takım üzerinde gereken nüfuz ve etkiyi göstermediğinin de bir göstergesi oldu.

        Ligin ilk 3 haftasında kaybedilen 5 puanda doğrudan yönetimin etkisi olurken, teknik direktör Hamza Hamzaoğlu’nun da Umut Bulut ısrarı ve Yasin’i bir anda kulübeye hapsetmesi de fazlasıyla eleştiri konusu oldu.

        Ligin 4.haftasında evinde Mersin İY karşısında da 2 puan bırakan Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nin ilk haftasında da evinde Atletico Madrid’e, özellikle ilk yarısını çok kötü oynayarak büyük savunma hataları gerçekleştirdiği maçta 2-0 yenildi ve taraftarın tepkisi yeniden yükselmeye başladı. Daha sonrasında Trabzonspor deplasmanında kötü oyuna rağmen alınan 1-0’lık galibiyet ve ertesi hafta TT Arena’da alınan 2-1’lik Gaziantepspor galibiyetiyle sular yeniden duruluyor gibi oldu. Ancak Şampiyonlar Ligi’nin ikinci haftasında Astana deplasmanında iki kez öne geçmesine karşın, savunma oyuncularının hataları nedeniyle Kazakistan’da 2 puan bırakan Aslan, bir kez daha taraftarlarını üzdü.

        Galatasaray, Trabzonspor deplasmanında başlayan 6 maçlık lig periyodunda 5 galibiyet elde ederek lider Beşiktaş’ın ardından 2 puan farkla zirve takibini sürdürdü. Sarı-kırmızılılar bu süreçte Trabzonspor, Gaziantepspor maçlarından sonra Başakşehir’i deplasmanda 2-0, evinde Gençlerbirliği’ni 4-1 ve Eskişehirspor’u da 4-0 mağlup etti. Galatasaray bu dönemde yalnızca Fenerbahçe’yle Kadıköy’de 1-1 berabere kaldı. Hamza Hamzaoğlu yönetimindeki Galatasaray yine bu dönemde Astana ile 2-2 berabere kaldığı maçın ardından evinde Benfica’yı da 2-1 mağlup ederek Şampiyonlar Ligi’nde de iddiasını sürdürdü. Galatasaray Eylül-Ekim aylarında oynadığı maçlarda, 6 galibiyet, 3 beraberlik (Mersin-Astana-Fenerbahçe) 1 mağlubiyet (Atletico Madrid) elde etti.

Buhranlı Günler Başlıyor
        Eylül-Ekim dönemini iyi geçirerek işlerin yeniden yoluna girdiği düşünülürken, Kasım-Aralık ayını çok kötü geçiren Galatasaray neredeyse sezona havlu attı. Benfica deplasmanında iyi oynamasına rağmen 2-1 kaybeden Galatasaray, haftasonu da ligde Çaykur Rizespor deplasmanında 90.dakikasına 3-2 önde girdiği mücadeleyi savunmada yapılan büyük hatalar sonucu 4-3 kaybedince yönetim takıma neşteri vurdu ve teknik direktör Hamza Hamzaoğlu ile yollar 18 Kasım akşamı ayrıldı. Bu mağlubiyette sarı-kırmızılıların oyun içinde yaşadığı Selçuk İnan ve Hakan Balta sakatlıklarıyla, oyuna sonradan dahil olan Semih Kaya’nın yaptığı büyük hatalar etkili oldu.


Hamzaoğlu Harcandı
        İlk yarının öyküsüne devam etmeden önce Hamza Hamzaoğlu’na yapılan haksızlığı belirtmenin gereğini duyuyorum. Hamzaoğlu’nun ayrılığıyla ilgili bilinen sebepleri, Umut Bulut konusundaki açıklamalar ve takımın finansal durumundan kaynaklanan tıkanıklık nedeniyle Hamzaoğlu'nun yönetimle taraftarı karşı karşıya getirmesi olarak söylüyor herkes.

        Ancak son 2 yıldır yaşanan tüm mali ve saha içi sıkıntılara rağmen, kulübe 4. yıldızı kazandırma başarısı göstermiş, efendi kişiliğiyle takdir toplamış bir hocanın, savunma oyuncularının hataları nedeniyle kaybedilmiş bir maçın ardından gerçekleşmesi, Galatasaray yönetimlerinin kendi öz evlatlarına yaptığı vefasızlıkların bir yeni örneği olarak karşımıza çıktı. Üstelik Hamzaoğlu görevden ayrılmadan önce zirveyle Galatasaray arasındaki puan 5’ti. Ancak Hamzaoğlu’nun ayrılışının ardından Galatasaray hem oyun olarak daha da geriye gitti hem de zirvenin toplam 21 puan gerisinde kaldı.

        Hamzaoğlu döneminin ardından ligde Antalyaspor’la, Atletico Madrid’le de deplasmanda oynanacak ve Şampiyonlar Ligi’nde ‘tamam mı devam mı’ niteliği taşıyan maçta takımın başına Claudio Taffarel çıktı. Galatasaray’ın belki de Şampiyonlar Ligi tarihinde oynadığı en kötü oyun sonrası sahadan 2-0 mağlup ayrılan sarı-kırmızılılar, Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura çıkma şansını yitirdi. Antalyaspor maçında da maçın uzatma bölümlerine 3-2 önde giren Galatasaray, yine Semih Kaya’nın başrolde olduğu bir savunma hatası sonrası sahadan 3-3 beraberlikle ayrılarak zirve yarışından uzaklaşmaya başladı.

Ateşten Gömleği Denizli Giydi
        Mustafa Denizli, Galatasaray’ın başındaki ilk maçında Kasımpaşa ile deplasmanda 2-2 berabere kaldı. Ertesi hafta Bursaspor’a karşı ilk 70 dakika boyunca son derece silik görünen ve taraftarlarının protestosuyla karşılaşan sarı-kırmızılı futbolcular, Lukas Podolski’nin etkili oyunu sonrasıyla başlattığı isyanla sahadan 3-0 galip ayrıldı. Astana ile evinde zor bela 1-1 berabere kalarak Avrupa rotasını Avrupa Ligi’ne kıran Aslan, Beşiktaş’a karşı Atatürk Olimpiyat Stadı’nda mahkum oynadığı karşılaşmayı 2-1 kaybetti. Ertesi hafta evinde Akhisar Belediyespor’a karşı oyunun belli bölümlerinde olumlu doneler veren Aslan, yine savunma oyuncularının yaptığı büyük hatalara rağmen bu kez sahadan 3-2 galip ayrıldı. İlk yarının son haftasında ise Kayserispor karşısında yine organize olmaktan uzak olan Galatasaray, renktaşı karşısında 1 puanı Sinan Gümüş’ün savunmaya çarpıp giren golüyle kurtardı ve ligin ilk yarısını lider Beşiktaş’ın 11, ikinci sıradaki Fenerbahçe’nin de 10 puan gerisinde tamamladı.

        Sarı-kırmızılılar attıkları 38 golle ligin Beşiktaş’ın ardından en golcü ikinci takımı oldu. 10 gol kaydeden Podolski takımın en golcüsü olurken, Burak Yılmaz 7, Selçuk İnan 5, Wesley Sneijder 4 golle öne çıkan isimler oldular.


Transfer Politikası Aynı
        Galatasaray yönetimi ekonomik sorunlar nedeniyle takımın profilini iyice düşürürken, transferde de buna benzer bir politika güttü. Sezon başında Beşiktaş, Mario Gomez, Beck, Quaresma gibi nokta isimleri transfer ederken, Dursun Özbek yönetimi Jose Rodriguez, Lionel Carole, Jason Denayer gibi daha “olması” için yol kat etmeleri gereken ve takıma direkt katkı veremeyecek isimleri kadrosuna kattı. Geçen sezon kazanılan 3 kupanın sarhoşluğunu ancak Kasım ayındaki sonuçlardan sonra üstünden atabilen Galatasaray yönetimi, Kevin Grosskreutz rezaletinin ardından, Alman oyuncunun da takımdan ayrılmak istemesi sonucu Stuttgart’la anlaştı ve Grosskreutz’un Galatasaray macerası neredeyse başlamadan sona ermiş oldu.

        Hamzaoğlu döneminde de ismi Galatasaray’la anılan Ryan Donk, Felipe Melo’nun ayrılmasının ardından ön liberoda oluşan yumuşaklığı ve kesici oyuncu eksikliğini gidermek için transfer edildi. Surinam asıllı oyuncunun sezon sonunda bitecek olan sözleşmesine rağmen 2.5 milyon Euro bonservis ödeyen Galatasaray yönetimi bu transferde de taraftarlarını tam anlamıyla memnun edemedi.

        Donk’un Felipe Melo kadar agresif ve sert bir oyuncu olduğunu söylemek zor. Ancak Melo’ya göre daha teknik ve daha iyi top dağıtabilen bir oyuncu Donk. O nedenle oyunun geriden başladığı anlarda Donk’un kullandığı olumlu toplarla, Selçuk, Podolski ve en önemlisi de Sneijder’in üzerindeki baskının azalması hücumların daha akıcı olmasını sağlayacaktır.

        Son 14 sezonda 9 sağ bek transfer ederek bu konuda bir rekor kıran Galatasaray, Beşiktaş’ın da uzun süre istediği Molde’nin 24 yaşındaki sağ beki Martin Linnes’i de kadrosuna kattı. Özellikle bu sezon UEFA Avrupa Ligi’nde Fenerbahçe’ye karşı iyi ve göze çarpan bir performans ortaya koyan Linnes’in, son 2 sezonda yapılan Salih Dursun, Veysel Sarı, Tarık Çamdal ve yabancı kısıtlaması nedeniyle bir anda gözden düşen Emmanuel Eboue’nin ardından sağ bekte tutunması Galatasaray taraftarının dört gözle beklediği bir gelişme olacak.

        Sarı-kırmızılıların bu isimlerin dışında Trabzonspor’dan ayrılan Carl Medjani, Independiente’den Martin Benitez, bonservisi elinde bulunan Brezilyalı Damiao ve Trabzonspor’la sorunları Marko Marin’le de ilgilendiği biliniyor.  Burak Yılmaz’ın ve onun yokluğunda görev alan Umut Bulut’un performansının her geçen gün düşerek taraftarın büyük tepkisini alması sonucu, transfer döneminin bitmesine sayılı günler kala İngiliz basınında Chelsea’dan Loic Remy ve QPR’nin golcüsü Charlie Austin’le görüşen sarı-kırmızılıların, transferde önemli yol kat ettiği de yazıldı.  
Bursaspor’la Galatasaray yönetiminin anlaştığı iddia edilen Sabri Sarıoğlu’nun bu transfere sıcak bakmadığı belirtiliyor. Eskişehirspor’un gündeminde olan Koray Günter, Bilal Kısa, Emre Çolak da takımdan ayrılabilecek isimler olarak gözüküyor.


Denizli Takımı Motive Etmek Zorunda
        Ligin ilk yarısında lider Beşiktaş’ın 11, ikinci Fenerbahçe’nin de 10 puan gerisinde kalarak zirvenin toplam 21 gerisinde kalan ve otoritelerin gözünde şampiyonluğa havlu attığı düşünülen Galatasaray’da teknik direktör Mustafa Denizli’nin daha önce Beşiktaş’la 2008-2009 sezonunun ikinci yarısında yaptığı çıkışla kazandığı şampiyonluk Galatasaray taraftarlarını ikinci yarı için ümitlendiren argüman olarak öne çıkıyor. Ancak bu sezon özellikle Burak Yılmaz ve Selçuk İnan’ın düşen form grafiği, yine Burak-Selçuk eksenli olarak takım içinde yaşanan gruplaşma, takım savunmasındaki zaaflar Denizli’nin işini daha da zorlaştırıyor.

        Mustafa Denizli göreve geldikten sonra bana kalırsa en önemli değişikliği savunmanın göbeğinde yaptı. Hamzaoğlu’yla birlikte sezonun belli bölümlerinde iyi bir tandem oluşturan Hakan Balta-Chedjou (ki bu ikili 4.yıldızda da önemli rol oynamışlardı) ikilisini bozarak Hakan’ı orijinal mevkii olan sol beke çekti. Stoper tandemini Semih Kaya-Chedjou ikilisiyle oluşturan Denizli’nin sezonun geri kalanı açısında Hakan Balta-Chedjou tandemine dönmesi daha mantıklı olacaktır. Ancak Chedjou’nun da geldiği ilk günden bu yana neredeyse hep 2.viteste oynaması, hızlı forvetler karşısında çok yavaş kalması ve genellikle pozisyon bilgisiyle günü kotarması nedeniyle aslında bu bölgeye de şimdilik çok elzem olmasa da bir transfer şart gözüküyor.

        Galatasaray’ın hücumları Burak Yılmaz üzerinden şekillendiği için rakip takımlar için tahmin edilebilirliği artıyor. Podolski’nin gelişiyle hem Sneijder’in üzerindeki rakip markajı bir nebze olsun azaldı hem de Alman oyuncunun de şut tehdidi sonucu özellikle rakip savunmaların arasında boşluk bulabilme tehdidi arttı. Ancak takımın genel görüntüsünün temposuz ve yavaş olması sebebiyle, kendi kalibresindeki takımlara karşı oyunun kontrolünü sağlamada son derece zorlandığını (Beşiktaş maçı) gördük.  Bruma-Amrabat-Telles gibi üç kanat oyuncusunun birden satılması sonucu sarı-kırmızılıların çizgide etkili olacak kanat oyuncusu hemen hemen kalmadı. Linnes’in Norveç’te hücuma yaptığı etkin katkının bir benzerinin burada da gerçekleşmesiyle ligin ikinci yarısına bu sorunun üstesinden gelinebilir.

        Real Madrid’den transfer edilen ve ligin ilk yarısında fazla verim alınamayan Jose Rodriguez’in orta saha yerine sağ açıkta kullanılması da Mustafa Denizli’nin aklında olan bir deneme olabilir. Deportivo döneminde de genellikle sağ açıkta oynayan Rodriguez’in bu sezon savunmanın önünde oynadığı maçlarda (Osmanlıspor-Mersin) Galatasaray önemli puanlar kaybetti.

        Galatasaray’ın ligin ikinci yarısının ilk haftalarında Fenerbahçe ve Beşiktaş’a oranla biraz daha kolay bir fikstüre sahip. 18.Hafta Sivasspor’la evinde oynayacak olan Galatasaray daha sonra sırasıyla Osmanlıspor’la deplasmanda, Konyaspor’la evinde ve Mersin İY ile deplasmanda karşılaşacak. Trabzonspor, Fenerbahçe ve Beşiktaş’la da ligin ikinci yarısında evinde karşılaşacak olan Galatasaray için az da olsa bir fikstür avantajından söz etmemiz mümkün.

        Ancak yine de Galatasaray’ın sezon sonunda, “Denizli işi bir şampiyonluk” kazanıp kazanamayacağını bu kez Mustafa Denizli’den çok fazlasıyla zirvedeki rakiplerin performansı belirleyecek.

Hazırlayan: Anıl YAZAR

        Geçen sezon kazanılan 4.yıldız ve sezon başlangıcında 4.yıldızı ve Türkiye Kupası’nı taçlandıran TFF Süper Kupa zaferiyle sezona o...

13 Ocak 2016 Çarşamba

Röportaj: Burak Mete (Kayseri Şekerspor)

        BAL 6.Gruptaki ekibi Kayseri Şekerspor forması giyen genç kanat oyuncusu Burak Mete, ligin ilk yarısında oynadığı başarılı futbolunu attığı gollerle süslüyor. Sezon başı büyük umutlar ile Kayseri Şekerspor’a transfer edilen genç oyuncu Burak, oynadığı futbol ve attığı gollerle kendisine güvenenleri ve destek verenleri utandırmadı. Bu sezon 11 maçta 6 gole imza atarak gol krallığında yer alan Burak Mete, devre arasında birçok takımdan teklif almasına rağmen Kayseri Şekerspor’da devam ediyor. İstanbulspor altyapısında yetişen 1993 doğumlu oyuncu ile Antalya Wow Topkapı Palace Hotel’de yaptığımız keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Burak Mete, önce seni tanıyarak başlayalım. Kendinden ve ailenden bahseder misin?
19 Ocak 1993 doğumluyum. İstanbul Karagümrük’te yaşıyorum. Futbol hayatıma İstanbulspor alt yapısında başladım. A takıma kadar yükselme başarısı gösterdim. 2005 yılında babamı kaybettikten sonra futbola kendimi daha çok adadım. Annem ve kardeşimle yaşıyorum. Bana her zaman destek oluyorlar. Onların desteği ile daha iyi yerlere geleceğim.
Nasıl başladı futbol hayatın? Futbola başlamanda neler etkili oldu?
2005 yılında İstanbulspor’da futbola başladım.  İstanbulspor forması ile 4 yıl amatör olarak oynadım, daha sonra 1,5 yıl profesyonel olarak oynadım. İstanbulspor’dn ayrıldıktan sonra Büyükçekmece Belediyespor, Armutlu Belediyespor, Yeni Bosnaspor, Kozlu Belediyespor ve son olarak da Kayseri Şekerspor’da futbol hayatımı devam ettiriyorum. Küçüklükten gelen bir sevgi bu. Hep futbolcu olmak istemiştim.

Kayseri Şekerspor’a gelmen nasıl oldu. Yeşil-Beyazlı forma ile hedeflerin nelerdir?
Sezon başı Cahit hoca beni arayarak benimle çalışmak istedi.  Cahit hoca benim önceden de tanıdığım biriydi. Şartlar uygun olursa ben de çalışmak isterim dedim ve karşılık anlaşınca transferim oldu. Öncelikle ilk hedefimiz takım olarak Kayseri Şekerspor’u layık olduğu yerlere ulaştırmak. İlk hedef 3.Lig. Bunu başarabileceğimize inanıyoruz. Gerek yönetim, gerek teknik heyet gerek takım arkadaşlarım ile bunu sezon sonu başaracağımıza inanıyoruz.
İlk yarıda 11 maç oynadın, 6 gol attın. Takımın en skorer ismi olarak neler söylersin?
Takıma katkı sağladığım için çok mutluyum. Benim gibi kenar oyuncuları asistleri ile ön plana çıkar ama ben gol atarak da katkı sağladım. Tabi takımın da bunda çok büyük payı var. Biz kişisel olarak değil, takım oyunu oynayarak buralara geldik. İkinci yarıda inşallah bunun devamı gelecek ve sezon sonu hedefimize ulaşacağız. Sezonun ilk maçında kırmızı kart cezalısı olduğum için oynamadım. Hedefim ikinci yarı 15 gole ulaşmak. Cahit hocanın da sezon başından beri bana eksiklerimi söyleyerek gelişmemde büyük katkısı oldu. Sezon başı 
Kayseri Şekerspor’a gelerek ne kadar doğru bir karar verdiğimi görmüş oldum. 
İlerisi için hedeflerin, hayallerin neler?
Kayseri Şekerspor benim için çıkış yaptığım bir yer olarak görüyorum. Kayseri Şekerspor’u üst liglere çıkarıp üst liglerde oynamak istiyorum. Her ligi bir basamak olarak kullanmak istiyorum. Hedefim tabi ki Süper Lig.
Kendine örnek aldığın golcüler var mı?
Genelde kendi mevkiimde oynayan oyuncuları izliyorum. Hepsinden bir şeyler öğreniyorum. Örnek olarak almış olduğum bir futbolcu sorarsanız;  Luis Nani diyebilirim.

Maçlara çıkmadan önce bir uğurun var mı?
Bu sene nişanlandım. Maçlara çıkmadan önce yüzüğümü öpüp çıkıyorum ve bunun bana uğur getirdiğine inanıyorum. Attığım gollerden sonra yüzümü öperek nişanlıma golü armağan ediyorum.
Antrenman ve maçlardan arda kalan vakitlerini nasıl değerlendiriyorsun?
Fırsatım oldukça dışarı çıkıp gezmeye çalışıyorum. Yoğun bir tempoda çalıştığımız için fazla vaktim olmasa da kalan zamanımı böyle değerlendirmeye çalışıyorum.
Futbolcu olmasaydın ne işle uğraşmak isterdin?
Futbolcu olmasaydım yine futbolla ilgili bir konu ile uğraşmak isterdim. Çünkü futbolu çok seviyorum.
Eklemek istediğin bir şey veya taraftara mesajın var mı?
Öncelikle taraftara çok teşekkür ediyorum. Nevşehir gibi zor bir deplasmanda bizi yalnız bırakmamaları çok hoşuma gitti. Attığım golden sonrada onların yanına giderek bir bakıma teşekkür etmiş oldum. Onların desteği ile daha iyi yerlere geleceğimize inanıyorum. Ve bu hoş ve bir o kadarda keyifli röportaj için de sana ve ekibinize teşekkür ediyorum.
Röportaj: Memduh BORAZAN

        BAL 6.Gruptaki ekibi Kayseri Şekerspor forması giyen genç kanat oyuncusu  Burak Mete , ligin ilk yarısında oynadığı başarılı futb...

12 Ocak 2016 Salı

Devre Raporu: Gençlerbirliği

        2015-2016 sezonuna hem teknik kadro hem de oyuncu transferleri anlamında Kuzey Avrupa esintisiyle giren Gençlerbirliği, her zamanki gibi kaos ve düzensizliğin kulübün ana yönetim anlayışı olduğu bir ortamda, son yıllarda olduğu gibi yine sancılı bir sezon geçiriyor.

        Geçen sezonu 5 teknik direktörle tamamlayan Başkent ekibi, bu sezon ise rekorunu egale etme peşinde. Ligin henüz ilk yarısında 5 teknik adamla çalışan Gençlerbirliği, sezonun ikinci yarısına İbrahim Üzülmez yönetiminde girecek.

        Lige İskoç teknik adam Stuart Baxter yönetiminde giren Gençlerbirliği’nde perşembenin gelişi aslında çarşambadan belliydi. Baxter’la haziran ayında sözleşme imzalanmasına rağmen, İskoç teknik adam sezon öncesi Ankara’ya çok geç gelmiş ve bu durum Başkan İlhan Cavcav’ın tepkisine neden olmuştu.

        Johannes Hopf, Walid Atta, Panos Dimitriadis, Martin Spellman, Olafur Skulason gibi Baxter’ın yakından tanıdığı isimlerin yanında Rumen sol bek Iasmin Latovlevici ve transfer döneminin bitmesine saatler kala Djalma Campos’la eski oyuncusu stoper Ante Kulusic’i de takıma katıldı.

        Ligin ilk maçında evinde Çaykur Rizespor’a 3-2 kaybeden Gençlerbirliği, ertesi hafta Antalyaspor’un konuğu oldu. Başkent ekibi 1-0 öne geçtiği karşılaşmanın ikinci yarısında Stuart Baxter’ın yaptığı kritik oyuncu tercihi hataları 3-1’lik mağlubiyeti hazırladı. İskoç teknik adam bu karşılaşmada Antalyaspor’un baskısının arttığı dakikalarda ön liberoya Doğa Kaya gibi dirençli bir oyuncu yerine iki tane sol bekten bozma oyuncuyu (Halil İbrahim ve Uğur Çiftçi) oraya yamayınca, zaten kaleci Hopf’u oynatmadığı için en ufak bir açığını arayan Beştepe’ye kendisini görevden alma yolunda önemli bir fırsat verdi. Ve Baxter’la yollar ikinci haftanın sonunda ayrıldı.

Soğuk Savaş!
        Ertesi hafta Ankara’da alınan Kasımpaşa galibiyetinde takımın başında Naci Şensoy yer alsa da yönetim eski hocalarından Mehmet Özdilek’i yeniden takımın başına getirdi. Özdilek yönetiminde ilk maçında Başkent ekibi deplasmanda Bursaspor’a 3-2 yenildi. Beşiktaş’la 19 Mayıs’ta 1-1 berabere kalan “Kırmızı Karalar”, ertesi hafta Akhisar deplasmanından da 1-0 mağlup ayrılınca yönetimin teknik kadroya müdahale yapacağı konuları yeniden gündeme geldi. Gençlerbirliği’nin Galatasaray’a karşı deplasmanda aldığı 4-1’lik mağlubiyete rağmen evinde önce Kayserispor’u 2-0, Osmanlıspor’u da 1-0 mağlup etmesinin ardından Mehmet Özdilek ve İlhan Cavcav arasındaki soğuk savaş bir süreliğine sakinledi. Ancak daha sonra Konyaspor deplasmanı ve Ankara’da alınan Mersin İY beraberliğiyle başlayan, Trabzonspor mağlubiyetiyle devam eden ve 9 kişi kalmasına rağmen Gaziantepspor’la evinde 2-2 berabere kalan Gençlerbirliği’nde kazan yeniden kaynamaya başladı. Gaziantepspor beraberliğinden sonra kupada da Etimesgut Belediyespor’a 1-0 yenilerek Türkiye Kupası’na da havlu atan Başkent ekibinde İlhan Cavcav, Mehmet Özdilek’i takımın başına getiren yöneticilerle de arası açılan İlhan Cavcav, 2-0’lık Başakşehir ve Ankara’da alınan 1-0’lık Sivasspor mağlubiyetlerinin ardından takıma beklenen neşteri vurdu ve Özdilek’le yollar ayrıldı. Cavcav’ın özellikle Mersin maçından sonra takımın kadro kalitesini eleştiren ve kupadan elendikten sonra kupanın çok da önemli olmadığını belirten Özdilek’in sözlerine fazlasıyla sinirlendiği biliniyor.


Cavcav Rekorunu Egale Ediyor!
        Mehmet Özdilek’in ardından Fenerbahçe maçına, kulübün “Acil durumlarda camı kırınız” görevi gören hocası Mustafa Kaplan takımın başında çıktı. Fenerbahçe karşısında oynanan kötü futbol ve alınan 1-0’lık mağlubiyetin ardından takıma yine neşter vuruldu. Önce Fuat Çapa ile anlaşıldı ancak Çapa daha Ankara’ya gelmeden İlhan Cavcav kararından geri döndü ve Türk futbolunun renkli siması Yılmaz Vural’la anlaşıldı.

        Yılmaz Vural yönetiminde Eskişehir deplasmanına giden Gençlerbirliği, maç boyunca rakibi karşısında baskılı ve üstün oynamasına rağmen yediği iki kontra atak golüyle sahadan 2-0 mağlup ayrıldı. Vural’la 1.5 yıllık sözleşme imzalayan Cavcav, Vural’dan ısrarla takımla ilgili rapor isterken, Vural’ın 13 oyuncuyla yolların ayrılması gerektiği ve yabancıların yetersiz olduğu yönündeki raporu sonrasında Vural’ın da bileti kesildi. Özellikle Eskişehirspor maçından önce ve sonra da yönetim içinde Vural’a karşı bir lobi çalışması yürütüldüğü açıkça belli olurken, Yılmaz Vural’ın açıklamalarına göre de, Eskişehir maçından sonra kaptan Ahmet Çalık önderliğinde özellikle yabancı oyuncuların Yılmaz Vural’dan ve çalışma metotlarından duydukları rahatsızlık Başkan İlhan Cavcav’ı da böyle bir karar almaya iten sebeplerden oldu.

        Yılmaz Vural’ı görevinin 6.gününde kovan Cavcav, geçen sezon da Kemal Özdeş’i sezonun ilk antrenmanından sonra göndermişti. Bu değişikliğin ardından takımı İbrahim Üzülmez’e emanet eden İlhan Cavcav, 34 yıllık başkanlık kariyerinde 41.farklı teknik adamı takımın başına getirdi.

Tarihin En Kötü Gençler'i!
        Gençlerbirliği ligin ilk yarısını 13 puanla 16. sırada tamamladı. Takımın kadro kalitesi (son transferler öncesi) ve oynadığı oyun, son yıllarda her sezon başı “Bu sene düşeriz” diye lige başlayan ancak daha sonra oynanan oyun sonrası Avrupa kupası hayalleri kurup, sezon sonunda “Çok şükür bu sene de düşmedik” diyen taraftarların takımla ilgili baktığı falı daha görünebilir ve net hale getirerek, herkesin gözünde en büyük düşme adayı olarak belirtildi. Ligin ilk yarısında üç galibiyetle en az galibiyet alan takımlarından olan Gençlerbirliği ayrıca 14 golle de ligin en az gol atan takımı oldu. Kalesinde 25 gol gören Başkent ekibi, 17 maçlık periyotta kırmızı kart görmeyen tek takım oldu. Ligin ilk yarısında deplasmandan sadece 1 puan çıkarabildi.

        Son 10 yılın en kötü ilk yarı performansını sergileyen Gençlerbirliği en son, 2007-2008 sezonunun ilk yarısını 14 puanla 16. sırada tamamlamıştı.

Kesenin Ağzı Açıldı
        Yılmaz Vural’ı 13 transfer istediği için gönderen İlhan Cavcav, ligin ikinci yarısının başlamasına 1 hafta kala 3 oyuncuyu kadroya dahil etmiş durumda. Fenerbahçe’den tanıdığımız ve sezona İsviçre’de FC Will 1900’da başlayan Selçuk Şahin, geçen sezonun devre arasında takıma katılan ancak sezon sonu yollar ayrılan Alexander Hleb ve Trabzonspor’dan Serdar Gürler şu ana kadar takıma dahil olan isimler. Bunların dışında sezon başında takımın toplanma gününde Gençlerbirliği Tesisleri'ne gelen ancak eşyalarını toplayarak 1 saat sonra Osmanlıspor ile sözleşme imzalayan Hakan Aslantaş’la da anlaşıldı. Gündemde yer alan diğer isimler ise Bobo, Halil Altıntop ve Servet Çetin, Serkan Balcı. Antalya kampında denenen Gabonlu golcü Meye ise beğenilmesi halinde takıma dahil edilecek. Ayrıca, yazı yayına hazırlandığı sırada eski Gaziantepsporlu Haris Medunjanin ile prensipte anlaşıldığı haberi de geldi.

        Takımdan ayrılan isimler ise Hikmet Balioğlu Şanlıurfaspor’la anlaşırken, sezon başında transfer edilen ancak verim alınamayan Walid Atta’nın da sözleşmesinin feshedileceği iddia edildi. El Kabir'in takım içindeki disiplinsiz davranışları nedeniyle İbrahim Üzülmez'in yönetime rapor verdiği de gelen bilgiler arasında.


Hücum Kısır Kaldı
        Kırmızı-Kara’lar attığı 14 golle ligin ilk yarısında en az gol atan takım olurken, golcüleri de suskun kaldı. Başkent ekibinde sezonun ilk yarısının en golcü ismi Mustafa El Kabir olurken, Stancu ise sakatlığında etkisiyle etkisiz kaldı.

        Fas asıllı El Kabir 6 golle takımın en golcüsü olurken ligin tecrübeli golcülerinden Stancu 2 kez rakip fileleri havalandırdı. Kırmızı-siyahlılarda Tomic, Dimitriadis, Djalma Campos, Ante Kulusic ve İrfan Can Kahveci'nin ise birer golü bulunuyor. Gençlerbirliği'nin bir golünü ise 5. hafta oynanan karşılaşmada sezon başında başkent ekibinden Beşiktaş'a transfer olan Tosic kendi kalesine attı.

        Özellikle Baxter’la birlikte takımın yıllardır sahip olamadığı bir futbol anlayışının oluşacağı yönünde bir intiba vardı. Ancak Baxter döneminin kısa sürüp Özdilek’e dönülmesinin ardından Gençlerbirliği’nin yine bir kısır döngüye gireceği kesindi. Özdilek yönetiminde özellikle hücumda son derece kısır bir görüntü çizdi.

        Sezonun ilk yarısında genellikle 4-2-3-1 dizilen Gençlerbirliği, Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarının haricinde 4-3-3’ü ve türevlerini çok fazla kullanmadı. Bu maçlarda ve deplasman mücadelelerin bir bölümünde orta sahayı kalabalık tutarak, kazanılan toplar sonrası çabuk çıkmak ve El Kabir’i savunma arkasına sarkıtmak ana oyun planı olarak işledi. Ancak Gençlerbirliği’nde ilk yarıda çalışan tüm teknik direktörlerin düştüğü bir hata El Kabir ve Stancu’nun yerleriyle ilgiliydi. İrfan Can’ın forvet arkasında serbest olarak kaldığı, Landel yada Djalma Campos, hangisi oynuyorsa genellikle sol kanatta görev aldığı maçlarda Stancu daha etkili olabileceği forvet yerine sağ önde kullanıldı. El Kabir’in agresif oyunu nedeniyle direkt rakip stoperlerin arasına dalması ve maç boyunca rakipleriyle boğuşması çoğu zaman atakları başlamadan bitirdi. Stancu’nun El Kabir’e göre pozisyon ve oyun bilgisinin daha üst düzey olduğunu düşündüğümüzde ligin ikinci yarısında Gençlerbirliği’nin bu veya buna benzer bir değişikliğe gittiğini görebiliriz.

        Gençlerbirliği’nde göze çarpan bir diğer sorun ise İrfan Can Kahveci. Geçen sezon yaptığı çıkışla dikkatleri çeken genç oyuncunun bu sezon girdiği “Ben oldum” tavrı takımı da olumsuz etkilemiş durumda. Gençlerbirliği orta sahasında yer alan Skulason ve Dimitriadis ikilisinin de, takımın kademeli ve hatları yakın tuttuğu maçlarda fazla sırıtmayan performansları, oyunun iki yönünde de katkı beklenince sınıfta kaldı. Skulason’un Eskişehirspor deplasmanında orta sahada kaptırdığı top Gençlerbirliği kalesinde golle sonuçlandı.

        Gençlerbirliği’nde bu sezon sakatlıkları nedeniyle performansları düşen diğer isimler ise Michel Landel ve Guido Kocer. Nemanja Tomic’in de geçen sezon İrfan Buz’la yaşadığı hayata dönüş bu sezon sona ermiş gibi gözüküyor.

        Savunmada da ciddi sıkıntılar yaşayan Başkent ekibi, genç Ahmet Oğuz’a ilk yarıdaki 15 maçta görev vermesine rağmen Hakan Aslantaş’la o bölgeyi takviye etmek istedi. Ahmet Çalık-Ante Kulusic tandemi kağıt üzerinde etkileyici gözükse de bu isimler de ligin ilk yarısında beklenenin uzağında kaldılar.

        Gençlerbirliği rakibi karşılama mesafesi, agresiflik ve savunmada yer tutma anlamında büyük sorunlar yaşamasa da takımın kalitesinin geçtiğimiz sezonların çok altında olduğu aşikar. Kaliteli ve skora etki edebilecek transferler elzem gözükürken, şu ana dek transfer edilen isimler de tartışmaya son derece açık.

        14 Mart 1923’te kurulduğu için “Cumhuriyet takımı” diye anılan Gençlerbirliği, ne yazık ki bu sezon düşme potasının tam ortasında. Kulüp en son buna benzer bir durumu 2008-09 sezonunda yaşamış ve 3’lü averajla ligde kalmıştı. Başkent ekibinin ligde kalma yolunda ikinci yarıdaki performansı hem saha içi hem de yönetimin kulübün idaresi konusunda izleyeceği akılcı politikalara bağlı.

Hazırlayan: Anıl YAZAR

        2015-2016 sezonuna hem teknik kadro hem de oyuncu transferleri anlamında Kuzey Avrupa esintisiyle giren Gençlerbirliği, her zamank...

11 Ocak 2016 Pazartesi

Devre Raporu: Eskişehirspor

        Spor Toto Süper Lig’in ilk yarısını 10 puanla son sırada tamamlayan Eskişehirspor’da kulüp, hem sportif anlamda hem de yönetim anlamında büyük bir kaosun içinde bulunuyor. Ligin ilk yarısında 3 galibiyet ve 1 beraberlik alabilen Kırmızı Şimşekler, sezona giriş yaptıkları teknik direktör Michael Skibbe ile yolları ayırdı. İsmail Kartal’la da bir 4 hafta geçiren Es Es, sezonun ilk yarısının son bölümünü Samet Aybaba ile tamamladı. Bununla birlikte hem camianın hem de taraftarın yönetime olan tepkisi, Başkan Mesut Hoşcan’ı Aralık ayının sonunda Olağanüstü Genel Kurul kararı almaya yöneltti.

        9 Ocak’ta gerçekleştirilen genel kurula yalnızca tek aday ile girilirken, taraftarlar son anda aralarında oluşturdukları listeyle mevcut başkan Mesut Hoşcan’a karşı muhalefeti dile getirdiler. Mesut Hoşcan, seçimi 320’ye 130 oyla kazanmasına rağmen taraftarlar arasında ve camianın bir bölümünde Mesut Hoşcan’a karşı olan tepki dinmiş değil. Kulübün 85 milyon TL (bazı rakamlara göre 120) borç altında olması ve pek çok futbolcunun sezonun ilk yarısında kulübü TFF ve FIFA’ya şikayet etmesi nedeniyle takıma gerekli takviyelerin yapılamayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Taraftarlar ve yerel basının bir bölümü Eskişehirspor’un küme düştüğünü açıkça dile getiriyor.

Sezona Sancılı Başlangıç
        Lige deplasmanda alınan Fenerbahçe mağlubiyetiyle girilirken, hem takımın performansı hem de teknik direktör Michael Skibbe’nin oyuncu tercihleri fazlasıyla eleştiri aldı. Ertesi hafta evinde Sivasspor’u 4-2 mağlup eden Eskişehirspor’un özellikle Yunan golcü Theofanis Gekas önderliğinde oynadığı iyi oyun hem camiayı hem de teknik kadroyu fazlasıyla umutlandırdı. Yine bir sonraki hafta evinde Çaykur Rizespor’la 1-1 berabere kalan Es Es, daha sonra 9 maç art arda kaybederek, 1996’daki 8 maçlık mağlubiyet serisini de geçerek tarihinin en kötü performansını yaşadı. Bu süreçte önce Antalyaspor, Kasımpaşa, Bursaspor ve Beşiktaş’a kaybeden Eskişehirspor’da teknik direktör Michael Skibbe ile yollar Beşiktaş maçının ardından ayrıldı. Alman teknik adamın yerine göreve getirilen İsmail Kartal’la da önce Akhisar Belediyespor, Kayserispor, Galatasaray ve Osmanlıspor’a kaybeden siyah-kırmızılılarda teknik direktörlük görevine Samet Aybaba getirildi. Eskişehirspor’da bu süreç zarfından ekonomik krizin tavan yapmasıyla alacakları ödenmeyen Theofanis Gekas önce antrenmanlara çıkmazken, daha sonra sözleşmesini feshederek takımdan ayrıldı. Sezon başında takıma katılan ve hiç katkı alınamayan Makedon oyuncu Muarem’le de yollar ayrıldı. Bu süreçte geçen sezon da kadroda olmasına rağmen lisansı çıkarılmayan stoper Berkay Dabanlı ve yardımcı antrenör Dede de kulüpten ayrılan diğer isimler oldular.

        Samet Aybaba’nın takıma gelmesinin ardından yeni bir hava yakalamak isteyen siyah-kırmızılılar, 2 bin taraftarının gittiği Konyaspor deplasmanında iki kez öne geçmesine rağmen 3-2 kaybederek kötü gidişe dur diyemedi. Bu maçtan iki hafta sonra ise Özgür Çek alacakları ödenmediği gerekçesiyle takımdan ayrıldı.


        Bir sonraki hafta evinde düşme hattında yer alan Mersin İY’nu 3-2 mağlup eden Kırmızı Şimşekler, 10 maç aradan sonra 3 puan yüzü gördü. Trabzonspor’a deplasmanda 3-1, evinde Gaziantepspor’a 2-1 ve Başakşehir’e de deplasmanda 2-1 kaybeden Es Es, ligin ilk yarısının son maçında evinde Gençlerbirliği’ni ağırladı. Düşme hattında yer alan ve kendisi gibi şiddetle 3 puana ihtiyacı olan rakibi karşısında çok iyi oynamamasına rağmen çok iyi mücadele eden Es Es, Engin Bekdemir ve Emre Güral’ın iki şık golüyle rakibini 2-0 mağlup ederek ligin ilk yarısını 10 puanla tamamladı.

        Eskişehirspor’da ilk yarının son haftalarında sezon başında takıma dahil edilen ve “Türkiye’nin Messi’si” diye lanse edilen Arjantinli hücuma yönelik orta saha oyuncusu Matias Defederico ve yine sezon başında yardımcı antrenör Dede’nin tavsiyesiyle takıma dahil edilen genç Brezilyalı Leandro Junio’nun da sözleşmeleri feshedildi.

        Sezon öncesi Roma ve Beşiktaş’la adı geçen, hatta Instagram hesabından önce Roma ardından da Beşiktaş’la anlaştığını duyuran, ancak yönetimin istediği yüksek bonservis bedeli nedeniyle takımda kalan Nijeryalı orta saha oyuncusu Raheem Lawal da sözleşmesini feshederek takımdan ayrıldı. Kulüpten bu konuyla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmamasına rağmen, alacakları nedeniyle kulübü daha önce federasyona ve FIFA’ya şikayet ettiği bilinen Nijeryalı oyuncunun, alacaklarının ödenmediği gerekçesiyle sözleşmesinde bulunan fesih maddesini kullanarak takımdan ayrıldığı öğrenildi. Lawal'ın Osmanlıspor ile prensipte anlaştığı iddia ediliyor.

        Sezon içerisinde disiplinsiz davranışları nedeniyle 3 kez kadro dışı kalan Lawal, Beşiktaş’la anlaştığını açıklamasının ardından İsmail Kartal tarafından da kadro dışı bırakılmıştı. Samet Aybaba’nın gelmesinin ardından affedilen 25 yaşındaki oyuncu, Başakşehir’le İstanbul’da oynanacak maç öncesinde kamptan kaçınca Aybaba tarafından da kadro dışı bırakılmıştı.

        Eskişehirspor’da bu isimlerin dışında sezon başında transfer edilen ve 4 kupa, biri de lig olmak üzere yalnızca 5 karşılaşmada forma şansı bulabilen Kongolu stoper Cedric Mongongu’nun da takımdan gönderilmesi bekleniyor. Sakatlığının ardından geçen sezonu resmi maç oynamadan geçen ve bu sezon İsmail Kartal’ın görev vermesinin ardından 1-0 kaybedilen Akhisar maçıyla 525 gün sonra sahalara dönen Ganalı stoper Jerry Akaminko ve sezon başında Michael Skibbe’nin isteği doğrultusunda transfer edilen ancak kronikleşen sakatlığı nedeniyle faydalanılamayan Nassim Ben Khalifa’nın da yakın zamanda takımdan ayrılması bekleniyor. Bu üç isim Eskişehirspor’un Antalya’daki devre arası kampına çağrılmadı. Erkut Şentürk de sözleşmesini tek taraflı olarak feshetti. Akaminko ve Erkut'un Antalyaspor ile anlaştığı iddia ediliyor.

        Eskişehirspor’un sezon başında kadrosuna kattığı isimlerden Sebastian Pinto, Emre Güngör, Alpaslan Öztürk gibi isimler de beklenilenin çok altında bir performansa imza attılar. Yeni transferlerden yalnızca Engin Bekdemir ve Anıl Karaer’den ortalama bir performans alabilen Kırmızı Şimşekler ligin ilk yarısında Gençlerbirliği’nden (14), Kayserispor(15) ve Bursaspor (16)’dan sonra 17 golle ligin en az gol atan takımlarından biri oldu. Kalesinde gördüğü 36 golle de düşme hattındaki bir diğer takım olan Mersin İY’yla birlikte ligin en çok gol yiyen takımı olan Eskişehirspor, 3 galibiyet, 1 beraberlik, 13 mağlubiyet, 10 puan ve -19 averajla ligin ilk yarısını 18. ve son sırada tamamladı.

        Eskişehirspor’un ilk yarıda kaydettiği 17 golün 6’sında geçen sezonun devre arasında Trabzonspor’dan transfer edilen Emre Güral’ın imzası bulunuyor. Güral, özellikle Samet Aybaba’nın takımın başına geçmesinin ardından ligin ilk yarısının son 6 maçına ilk 11’de başlarken 6 golün 5’ini de bu maçlarda kaydetti. Es Es’in diğer gollerinden 5’ini takımdan ayrılan Theofanis Gekas, 3 golü Engin Bekdemir, 2 golü Kaan Kanak 1 golü de Sebastian Pinto kaydetti.

Tünelin Sonu Karanlık
        Eskişehirspor ligin ilk yarısında yalnızca 3 galibiyet alabildi. Sivasspor, Mersin İdmanyurdu ve Gençlerbirliği’ne karşı alınan bu galibiyetler, aslında bu takımlarında güçlerini ve ligdeki yerlerini anlamamız adına son derece anlaşılır bir örnek. Düşme hattında yer alan bu 3 takımdan Mersin ile aynı puana sahip olan Es Es, Gençlerbirliği’nin 3, Sivasspor’un 4, daha üstte yer alan takımlardan Bursaspor’un 8, Kayserispor ve Osmanlıspor’un da 9 puan gerisinde yer alıyor. Matematiksel olarak bakıldığında ligde kalma adına en azından Sivasspor kadar şansı olduğunu söyleyebileceğimiz Eskişehirspor, kadro kalitesi ve ekonomik bunalımlarıyla birlikte içinde bulunduğu konumdan çok daha buhranlı günler geçiriyor. Sezon ilk yarısının son haftalarında tam 13 futbolcu alacakları nedeniyle kulübü federasyona şikayet ederken, takımın transfer yasağı alabileceği dahi konuşuluyordu. Sezon içerisinde yaşanılan Gekas, Özgür Çek örnekleri ve benzer sebeplerden dolayı zaman zaman antrenmanlara çıkmak istemeyen Ruud Boffin nedeniyle kulübün içerisinde bulunduğu kaotik ortam her geçen gün farklı bir boyut kazanıyor. Başkan Mesut Hoşcan, 24 Aralık’ta açıkladıkları Olağanüstü Genel Kurul öncesi aday olmayacağını açıklamasına rağmen, seçime günler kala diğer aday olan Halil Ünal’ın adaylığını açıklamasının ardından yeniden yönetime talip olduğunu açıkladı. Bu durumun ardından Ünal’ın yarıştan çekilmesinin ardından Hoşcan, taraftarların oluşturduğu listeyle yarışa girdi ve seçimi kazanarak Eskişehirspor’daki 3.dönemine girdi.

        2015’in Haziran ayında da camianın ve taraftarların baskısına dayanamayan Mesut Hoşcan, Seçimli Olağanüstü Genel Kurul’a gitmiş ve Halil Ünal’ı yenmeyi başarmıştı. Neredeyse 6 ay içinde ikinci kez olağanüstü genel kurula giden Eskişehirspor’da, yönetime olan güvenin bittiğini söyleyebiliriz. Kulübün içinde bulunduğu ekonomik çıkmaz o denli büyük ki, TFF Kadınlar 1.Ligi’nde mücadele eden ve geçtiğimiz sezonlarda son derece başarılı sonuçlar alan kadın takımının hem teknik kadrosu hem de oyuncuları dağıtıldı ve takım U15 oyuncularıyla doldurularak adeta yok edildi.

        Eskişehirspor’un bu sezonun ilk yarısında oyun anlamında taraftarlarını tatmin ettiği maçları soracak olursanız; 4-2 kazanılan Sivasspor, 2-1 kaybedilen Gaziantepspor maçının ikinci yarısı ve 3-2 kazanılan Mersin İY maçları sayılabilir. Bu maçların dışındaki tüm karşılaşmalarda hücumda çoğalamayan, savunmada ise kalabalık kaldığı anlarda dahi stoper tandemlerinin kalitesizliği nedeniyle kalesini savunamayan bir Eskişehirspor izledik. Son kazanılan Gençlerbirliği mücadelesi ve İsmail Kartal döneminde 1-0 kaybedilen Akhisar maçı haricinde Es Es stoperlerinin iyi bir maç çıkardığını söylememiz de zor.


Her Geçen Dakika Aleyhine
        Samet Aybaba takıma geldiği andan itibaren hem mental hem de taktik anlamda takımı ayağa kaldırmaya çalışıyor. İlk devrenin sonlarına doğru takımın kazandığı direnç, karşılığını tam olarak alamasa da ligin ikinci yarısında önemli takviyelerle ve kulübün en büyük itici gücü olan taraftarla yakalanacak hava ibreyi Eskişehirspor’a doğru çevirebilir. Şu ana kadar kadroya gerçekleştirilen tek transfer olarak, Finlandiya liginden transfer edilen ve 3 sezon boyunca ligin en iyi stoperi seçilen Nijeryalı Faith Obilor gözüküyor. Mesut Hoşcan’ın 9 Ocak’taki kongrenin ardından iki orta saha oyuncusuyla anlaşıldığı yönündeki açıklamalarının ardından Genk’ten 23 yaşındaki Gürcü orta saha oyuncusu Tornike Okriashvili’yle de prensip anlaşmasına varıldığına dair haberler geldi. Samet Aybaba hemen her fırsatta takıma kaliteli takviyelerin yapılması gerektiğini savunsa da, liglerin de 16 Ocak’ta başlayacak olması ve gerçekleştirilecek transferlerin takıma uyumuyla birlikte her geçen dakikanın Eskişehirspor’un aleyhine işlediğini de hatırlatmak gerek.

        Bu isimlerin dışında Hugo Almeida, Ümit Kurt, Koray Günter gibi isimlerin de gündemde olduğu ve kulüpleriyle iletişime geçildiği iddiaları var.

Fikstür Dezevantajı
        Eskişehirspor’un ligin ikinci yarısının ilk 4 haftasında oynayacağı karşılaşmalar Kırmızı Şimşekler’in ligdeki kaderini belirleyecek cinsten. Sezonun ikinci yarısına Fenerbahçe maçıyla girecek olan Es Es, sonra sırasıyla düşme hattındaki rakibi Sivasspor’la ve Çaykur Rizespor’la deplasmanda oynayacak. Daha sonra da evinde Antalyaspor’la karşılaşacak. Eskişehirspor’un 4 maçlık kritik periyottan önemli miktarda puan çıkarması hayati önem taşıyor. Özellikle Fenerbahçe maçında alınabilecek puan yada puanlar takımın da bir hava yakalaması açısından çok önemli. Eskişehirspor yine düşme hattında bulunan rakiplerinden Mersin İY ve Gençlerbirliği’yle, yine nispeten puan alma şansının daha yüksek olduğu Osmanlıspor, Kayserispor, Gaziantepspor gibi takımlarla da deplasmanda mücadele edecek. Evinde ise Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor gibi güçlü takımlarla oynayacak olması Eskişehirspor’un fikstür olarak da bir dezavantaj yaşayacağının göstergesi.

        Eskişehirspor kuruluşunun 50.yılında küme düşme tehlikesiyle karşı karşıya. Üstelik kadro kalitesi nedeniyle taraftarların bir çoğu da bunu açıkça dile getiriyor. Yönetimin kadroya takımı kurtarabilecek yıldız isimleri dahil edip edemeyeceğini 1 haftalık süre içinde göreceğiz. Ancak şu bir gerçek ki ligin ikinci yarısında Eskişehirspor Kulübü’nün tarihini şu anda kadroda yer alan oyuncular belirleyecek. İçinde bulunduğu ekonomik çıkmaz ve borçlar nedeniyle hiç kimsenin başkan olmak istemeyeceği bir yer haline gelen Eskişehirspor, küme düşmesi halinde uzun yıllar Süper Lig’in uzağında kalabilir. Bu nedenle Eskişehirspor’un ligin ikinci yarısında göstereceği performans kulübün geleceğini belirleyecek.

Hazırlayan: Anıl YAZAR

        Spor Toto Süper Lig’in ilk yarısını 10 puanla son sırada tamamlayan Eskişehirspor’da kulüp, hem sportif anlamda hem de yönetim anl...

8 Ocak 2016 Cuma

Darüşşafaka Doğuş'a ders gibi mağlubiyet..


        Darüşşafaka Doğuş, maça kazanması gerektiğinin bilinciyle başladı. Daçka, Mehmet Yağmur ve Semih Erden ile sayılar üretti fakat top kayıplarına engel olamadı. Semih Erden’in kararlı ve başarılı oyunu takımı ateşledi. Semih, mental olarak sıkıntı yaşamadığı sürece kesinlikle Avrupa’nın en iyi uzunlarından bir tanesi.

        Boyalı alanı Semih ile iyi kullanan Daçka, aynı verimi dış oyuncularından alamadı. Üçlük denemelerinde başarısız olundu ve bu takımın moralini düşürdü. Preldzic ve Wilbekin sayılar üretse de bir gerçek vardı sahada. Bu da Semih’siz Darüşşafaka Doğuş’un boyalı alanda pek varlık gösterememesiydi. Slaughter-Bjelica tandemi sonuç vermedi.

        Cedevita Zagreb, özellikle Bjelica’nın üzerinden oynadı. Savunma zafiyeti herkes tarafından bilinen Milko Bjelica, hücumda da yetersiz kalınca; beklenilen katkıyı veremedi. Harangody-Markoishvili ve Bjelica’dan istediği verimi alamayan Daçka, Zagreb karşısında farkı hiç açamadı. Daçka’nın skorer oyuncu bulma sıkıntısına Zagreb iyi hücumlar ile cevap verdi ve ilk yarıyı önde kapattı.


        Oktay Mahmuti, ikinci yarıya Ender Arslan ile başladı. Ender tecrübesi ile katkı verip iyi servisler yaptı. Harangody, beklenilen üçlüğü 3.çeyrekte bulabildi. Bu Daçka için kötü bir durum. Takımın en iyi üçlük atan oyuncularından birisi bu kadar kötü şut atıyor ise diğer oyunculara fazla yük biniyor demektir. Ne yazık ki hiçbir oyuncu bu yükü omuzlamadı. Daçka’da en büyük sorun bu aslında. Sorumluluk alan ve mücadele eden oyuncu sayısı çok az. Oyuncuların süre dağılımlarında da problemler oldu. Çok büyük bütçe ile yola çıkan Daçka, sanırım bu bütçenin sıkıntısını da yaşıyor. Takımda herkes belirli seviyenin üstünde ücret alıyor ve süre dağılımında sıkıntılar oluyor. Bunun örneği Furkan Aldemir’in hiç oyuna girmemesi ve ilk yarıda iyi oynayan Mehmet Yağmur’un ikinci yarıda süre alamaması gösterilebilir.

        Cedevita Zagreb, ikinci yarıda daha da iyi bir oyun sergiledi. Pullen, sorumluluk alıp hem sayı attı hem de attırdı. Lider oyuncudan ne isteniyorsa onu verdi sahada. Koç Veljko Mrsic’i ayrıca tebrik etmemiz gerekiyor. Takımını sürekli oyunda tuttu ve hep doğru hamleler yaptı. Sahada ne görmek istiyorsa onu oyuncularına oynattı. Daçka, bu satranç vari hareketlere ne yazık ki tepki gösteremedi. Pullen etkisi, taktik ile birleşince Daçka, gruptaki hedef maçlarından birisini kaybetmiş oldu.

        Darüşşafaka Doğuş, çok büyük bir beklenti ve bütçeyle sezona başladı. Bu beklentiler henüz karşılanmadı. Karşılanması için takımın toparlanması ve oyunculardan alınan verimin artması gerekiyor. Oyuncular hangi rollerde ve kaç dakika oynayacağını bilirse daha iyi olacaktır. Kadro şişkinliğinin en büyük çözümü bu olabilir. Bunlar olursa başarı gelecektir. Biz inanıyoruz ve temsilcilerimize Top 16’da başarılar diliyoruz. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Hazırlayan: Berkay KÜÇÜK

        Darüşşafaka Doğuş, maça kazanması gerektiğinin bilinciyle başladı. Daçka, Mehmet Yağmur ve Semih Erden ile sayılar üretti fakat...

2 Ocak 2016 Cumartesi

Röportaj: Muammer Yıldırım (Mersin İ.Y.)


          Transfer Merkezi dergisinin bugünkü konuğu, Mersin İdmanyurdu'nda bu sezon gösterdiği müthiş performansla taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan kaleci Muammer Zülfikar Yıldırım. İlk devrede maç başına 4,6 kurtarışla ligin en çok kurtarış yapan kalecisi olan Muammer, aynı zamanda ceza sahası dışından gelen şutlarda kurtarış oranı en yüksek (%97) kaleci olmayı başardı.

Bize kendini kısaca tanıtır mısın?
1990 yılında Diyarbakır'da doğdum. Futbola Ankara'da Esnafspor takımında başladım. Mersin'e gelmeden önce Türk Telekom ve Van BBSK'da forma giydim.
İlk profesyonel olduğun zamanlarda uzun süre forma giymedin fakat geçtiğimiz sezondan itibaren forma giymeye başladın ve özellikle bu sezon başarılı performansınla taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanmayı başardın. Bu sürecini değerlendirir misin?
Türkiye'de genç olunca bazı hocalar tecrübesiz diye kararsız kalıp oynatmıyor maalesef. Ben de bu sorunu fazlasıyla yaşadım, ondan dolayı oynayamadım. Rıza Hoca'ma ve ekibine teşekkür ediyorum Süper Lig'de bana güvenip geçen sezon şans verdiler, oynattılar. Ben de bu şansı iyi değerlendirdim ve o zamandan beri oynamaya devam ediyorum. Bana güvenenleri mahçup etmemeye çalışıyorum.
Kariyerin boyunca Süper Lig'den önce 3.Lig, 2.Lig ve PTT 1.Lig'de de forma giydin. Bu ligleri oyun yapıları ve zorluk bakımından karşılaştırır mısın?
Bizim ülkemizdeki tüm ligler yüksek mücadeleye dayanan zor ligler. Mücadele ve fizik gücü ön planda. Üst liglere çıktıkça kalite farkı da ön plana çıkıyor. Süper Lig'de kaliteli oyuncular var, teknik kapasitesi çok yüksek oyuncular var. Süper Lig'i alt liglerden ayıran en önemli özellik bu bence.

Ligde en çok kurtarış yapan kalecilerinden birisin, bu konu hakkındaki düşüncelerini alalım?
Mutluluk verici bir şey çünkü çalıştığın, emek verdiğin işin karşılığını almak ayrı bir sevinç ama bana göre yeterli değil, daha iyisini yapmalıyım. Daha iyisini yapabileceğime inanıyorum. Bir hedefiniz varsa en iyisi olmak istiyorsanız daha çok çalışmanız gerekiyor. Başarı çok çalışmaktan gelir.
Ligdeki bu performansından dolayı A Milli Takım'a seçilmen gerektiğini söyleyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor, bu konu hakkında ne düşünüyorsun?
Bana destek veren, yorum yapan insanlara çok teşekkür ediyorum. Tabiki benim de hedefim her futbolcunun olduğu gibi milli formayı giymek. Bunu çok istiyorum ve çok çalışıyorum. Fatih Hoca'nın zamanı gelince çağıracağını da biliyorum. Çok çalışıp bekleyeceğim.
Yaptığın kurtarışlardan dolayı, taraftarın ayrı bir sevgisini kazandın. Özellikle bu seneki Galatasaray
maçından sonra sosyal medyada Mersin İdmanyurdulu taraftarların bir çoğu profil resimlerine senin fotoğrafını koydu. Bu sana ne hissettirdi?
Bunlar çok güzel şeyler , mutlu oluyoruz. (Gülüyor) Biz bir şehir takımıyız, taraftarlarımız şehir takımı tuttuğu için takımlarına çok bağlılar. Daha çok destek bekliyoruz, onların desteğiyle yapamayacağımız hiçbir şey olmadığına inanıyorum.

Gelişim liglerinde oynayan genç kalecilere tavsiyelerin nedir?
Çok çalışsınlar ve asla pes etmesinler. Maçtan sonra ağrılarım oluyor ama yaptığım işi sevdiğim için bu ağrılara dayanıyorum. Kaleciliği sevin. Başarının anahtarı yaptığın işi sevmektir, sevmeden başaramazsınız.
Örnek aldığın, idolüm diyebileceğin bir kaleci var mı?
Iker Casillas.
Hangi dünya yıldızının kullandığı penaltıyı kurtarmak isterdin?
Cristiano Ronaldo.
Boş zamanlarını nasıl geçiyorsun?
Futbol dışında kalan zamanlarda müzikle ilgilenmeyi seviyorum. Bağlama çalıyorum, türkü söylemeyi seviyorum.
Şimdi takımdan 5 futbolcu söyleyeceğiz, bize onları tek kelime ile tanımlar mısın?
Eren Tozlu: Yetenek
Serol: Deli 
Servet  Çetin: Adam 
Lorent Sadıku: Komik 
Nurullah Kaya: Nazik
Röpartaj için çok teşekkür ederiz Muammer, Transfer Merkez ailesi olarak sana bundan sonraki kariyerinde başarılar diliyoruz.
Ben teşekkür ederim, çok keyifli bir sohbet oldu. Sizlere de yayın hayatınız da başarılar.

Röportaj: Tamer Sami SERT

          Transfer Merkezi dergisinin bugünkü konuğu, Mersin İdmanyurdu 'nda bu sezon gösterdiği müthiş performansla taraflı tarafsı...